Bir soru sordu bana: Sen yavru fil misin?

Bilmem.

Çayını içmeye devam etti.

Karşılıklı oturuyorduk.

Günlerden cuma, belki cumartesi.

Gözlerini kısıp baktı bana, gözlükleri masadaydı, uzanıp aldı, gözlüklerinin ardından bakıp tekrar sordu: Sen yavru fil misin?

Bilmem.

Bir parça fıstık attı ağzına.

Ağzına attığın fıstık gibiyim dedim, güldüm.

Serseri dedi, güldü.

Saatler geçiyordu, yorgunduk.

Nasıl sevişir o yaşta bir insan böylesine?

Çok iyi sevişiyorsun dedim, çok iyisin.

Biliyorum, herkes öyle söyler dedi.

Artist dedim, güldüm.

Kim ki o herkes, tanımıyorum ben. Yok benden başkası ne geçmişinde ne geleceğinde ne de şu an ayak bastığımız zamanda. İnanmam, inanamam. Silmiştim hepsini.

Hadi giyin de git dedi, daha buraları toparlayacağım, saçları süpüreceğim.

Tamam dedim, oturduğum yerde hafifçe kıpırdandım.

Biliyor musun dedim.

Neyi?

Yavru filler ilgisiz kalınca depresyona girermiş.

Güldü. Yaa dedi, öyle mi?

Evet, öyle!

Sen yavru fil misin dedi,

Evet, öyleyim! Ben bir yavru filim! İlgilen benimle, şımart beni ve sev kimsenin sevmediği gibi ama sakın terk etme.

Kahkahalar atmaya başladı. Hadi git dedi, basılacağız.

Nefret ettim kıyafetlerimden. Yanına gidip boynuna sarıldım, ellerimi arkasında birleştirdim sıkıca. Sonsuza kadar öyle kalsak...

Beni Japon yapıştırıcısıyla yapıştırsalar ya sana dedim, söz veriyorum, hiç şikâyet etmem.

Çocuk musun dedi,

Evet dedim.

Gülümsedi. Üstündeki tişörtü çıkarıp boynumdan geçirdi, o kadar büyüktü ki neredeyse dizlerime gelecekti.

Sen kokuyor dedim,

Biliyorum dedi.

Yanımdan ayrılıp parfümünü almaya gitti. Bu ilişki bittiğinde ben ne yapacaktım? Neyse, düşünmeyeyim. Öyle bir şey olmayacakmış gibi yaptım, belki de gerçekten olmazdı.

Pıstt sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım.

Pıstt pıstt pısst pıst pııısttt pııstttt pıst pııstt...

İşte şimdi dört yanım o kokuyordu, derin bir nefes aldım, ne yapıyordu bu adam bana?

Sen oldumm dedim. Kalbim yerinden fırlayacak gibiydi.

Gülümsedi, biliyorum dedi, bu seni bir süre idare eder.

Üstümdeki elbis... tişörtü çıkardım. Katlayıp çantama koydum. Her biri evin farklı bir köşesinde çıkarılmış olan kıyafetlerimin peşine düştüm, istemeyerek de olsa giyindim. Yol gözümde büyüdü, gitmek istemiyordum, gitmekten nefret ediyordum. Birden üstüme inanılmaz ağır bir yorgunluk çöktü. Bu yorgunlukla son kez sarıldım boynuna ve son kez ciğerlerime doldurdum sonsuza kadar duysam bıkmayacağım kokusunu, son kez öptüm usulca, son kez baktım gözlerine ve son kez çıktım kapıdan.

Sonrası uçurum, düştüm bomboş bir karanlığa.