Yavuz bu sabah normalinin aksine erken kalkmıştı. Güneş görmeyen odasını havalandırmak için cama doğru ilerledi ağır adımlarla. Perdeyi açar açmaz içeri dolan güneş, odanın ne kadar kirli olduğunu gün yüzüne çıkardı. Yıllardır tek başına yaşayan ve evine uğrayan kimsesi olmayan Yavuz için aslında çok da garip bir durum değildi bu ama o sabah artık bir düzen gerektiğini düşünmüştü. Yavaş adımlarla mutfağa doğru ilerledi. Zaten küçük bir evde kaldığından on adım sonra mutfağa varmıştı. Mutfak evin genel durumuna bakıldığında sanki başka bir evden gelmişcesine sırıtıyordu. Zira tertemiz ve hiç bulaşık olmayan tezgâh, düzenli sıralanmış tabak, bardaklar ve parlayacak derecede temiz bir ocak vardı. Buzdolabını açtı içine ufak bir göz attıktan sonra reçel, beyaz peynir, birkaç zeytin, çikolata kreması ve küçük bir domatesi alıp dolabı kapattı. Çayı hazırlamak üzere ocağa yöneldi. Çaysız bir kahvaltının olmazsa olmaz olduğunu mırıldandı kendi kendine. Ardından ekmekliğe yöneldi. Üç dilim ekmek kalmıştı, onların yeteceğini düşünüp masaya diğer yiyeceklerin yanına koydu. 

Çayını doldurduktan sonra masanın üzerinde duran eski radyoyu açtı. Haberleri dinlerken tabaktakileri yemeye başladı. Ardından en sevdiği türkünün çaldığını duydu ve çayını tazeleyip yemeğine devam etti. Kahvaltıda zamanın nasıl geçtiğine hiç dikkat etmeyen Yavuz ağır ağır kahvaltısını bitirip mutfağı toparladı ve duş almak üzere banyoya yürüdü. 


Duştan sonra saçını kurulayıp her zamanki basitçe şeklini verdi. Ne giyeceğine karar vermek için dolabına yöneldi. Bu konuda çok düşünmeyi sevmediğinden bir gömlek ve pantolonu alıp giyindi. Komodinin üzerinde duran hafif kokulu parfümünden boynuna sıkarak odadan ayrıldı. Ocağı ve muslukları kontrol ettikten sonra vestiyerde asılı duran anahtarları aldı ve evden ayrıldı.


Her gün yaptığı gibi yoldaki seyyar kahveciden sade bir kahve aldı. Hava bir sonbahar sabahına yaraşır şekilde karanlık ve esintiliydi. Üşüdüğünü hissetti ama evden yeterince uzaklaşmıştı. Kahvenin kendini ısıtacağını umarak yoluna devam etti. 

Dükkanın bulunduğu sokak her zamankinden daha sakindi. Kapının önünde duran gazeteyi aldı ve kapıyı açıp içeri girdi. Soğuk olduğunu düşündüğünden sobayı yakmaya karar verdi. Odunluğa gidip birkaç kütük aldı ve sobanın içine koydu. Tutuşturmak için çıra aradı ama bulamadı. Elindeki gazetenin bir sayfasını kopardı ve sobayı yaktı. Yandaki Kahveci Resul Efendi'den çay söyledi kendine. Koltuğuna oturdu. Günlük hesap kitap yaptıktan sonra günün ilk sigarasını yakmak için çekmecesine uzandı. Çıkardığı tütünü özenle sarıp dudaklarının arasına koydu. Yıllar önce bir arkadaşının doğum gününde aldığı çakmakla sigarasını yaktı ve çayını yudumladı. 


İçeriye bir kaç müşteri geldi. Ahşap eşyalara olan ilginin her geçen gün azaldığını, o müşterilerle ilgilendikçe anlıyordu. Birkaç parça süs eşyası satarak öğle yemeğine çıktı. Bugün ne yiyeceğini hiç düşünmeden Mesut'un Yeri'ne gitti. Pilav üstü az nohut ve yanında ayran söyledi. Yemeğini yedikten sonra dükkana döndü.


Vakit akşama doğru yaklaşırken içeri Elif girdi. Orta boylu, siyah saçlı, siyah gözlü, güzel bir kadındı Elif. Merhaba diyerek Yavuz'u selamladı. Yavuz da karşılık vermek amacıyla başını salladı. Buralarda hiç görmemişti onu. Nasıl yardımcı olabileceğini sordu. Elif ahşap bir kitaplık baktığını söyledi. Özellikle ceviz diye belirtti. Yavuz elinde öyle bir kitaplığın olmadığını ve yardımcı olamayacağını söyledi. Elif teşekkür ederek oradan ayrıldı. Yavuz da Eliften sonra dükkanı kapatıp eve dönmek üzere yola çıktı. Bakkaldan ekmeğini alıp evin kapısını açtı. Âdeti olmadığı üzere ışığı açmadan ekmekleri yerine bırakıp salondaki siyah koltuğuna doğru ilerledi. Koltukta biraz uzandıktan sonra gözlerini camdan sızan sokak lambasının ışığı rahatsız etti. Odasına geçti ve sabah açtığı pencereyi ve perdeyi kapatarak yatağına uzandı. Kolay uyuyamayan Yavuz, birkaç saat yatakta kaldıktan sonra uyuyakaldı.


Sabah, önceki güne göre daha geç kalktı. Yine kahvaltısını yaptı ve evden ayrılıp dükkâna doğru yola çıktı. Çayını söyledi, sigarasını yaktı. Tam o sırada içeri bir müşterinin girdiğini gördü. Bu dünkü kadındı. İlk anda tanıyamasa da yaklaştıkça yüzünü hatırladı. Nasıl yardımcı olabileceğini sordu. Elif sessiz ve yavaş şekilde buraya taşındığını ve eşya almak istediğini söyledi. Biraz konuşup nasıl şeyler istediğini öğrendikten sonra siparişleri aldı. Konuşmaları hayli zaman sürmüştü. İncelik etmek için çay ikram etti. Sigara uzattı ama Elif kullanmadığını söyledi. Nereden geldiğini, ne iş yaptığını sorarak muhabbet ettiler. Elif doktor olduğunu söyledi.

Muhabbet öğle vaktine doğru bitti. Yavuz Elif'i yolcu ettikten sonra yemeğe çıktı. Öğleden sonra da çok fazla gelen giden olmamıştı zaten. O yüzden çok geç olmadan dükkânı kapatıp evine gitti. Giderken bakkaldan ekmek aldı. Eve girdiğinde ışıklar açıktı, ufak bir duraksadıktan sonra sabah elim çarpmıştır diye düşündü. Bu aralar hayli dalgındı zaten. Bugün uzun zamandır dinlemediği plağı dinlemeye karar verdi.