Osmanlı Devleti’nin dokuzuncu padişahı olan Yavuz Sultan Selim yapı itibari ile son derece sert, cesur ve otoriter bir hükümdar olarak bilinmektedir. Devlet işleri ile daha Trabzon’da sancak beyliği yaptığı dönemden itibaren ilgilenmeye başlamış, Gürcü Kralı’na karşı düzenlediği seferden başarıyla dönmüştür. Sonrasında doğuda baş gösteren Safevi tehlikesi günden güne büyürken babası II.Bayezid’in hiçbir hazırlık yapmaması onu oldukça sinirlendirmiştir. Derhal bir önlem alınması gerektiğini fark etmesinin ardından ise devletin bekasının daha fazla geri planda kalmaması adına harekete geçerek yeniçerilerin de desteğiyle birlikte 24 Nisan 1512 tarihinde babası II. Bayezid'i tahttan indirmiştir.


Yavuz Sultan Selim, Safevilere karşı Çaldıran Savaşı’nı gerçekleştirip saltanat dönemindeki ilk seferinden zaferle döndükten sonra Avrupalı devletler ile barış anlaşmalarını yenilemiş ve böylece dostluk ilişkilerini devam ettirerek olası bir batı tehlikesini daha ortaya çıkmadan bertaraf etmiştir. Doğudaki mücadelelerini sürdürürken önce 1515 yılındaki Turnadağ Savaşı ile Dulkadiroğulları’nı, sonrasında Mercidabık (1516) ve Ridaniye Savaşları (1517) ile Memlükleri mağlup etmiştir. Bu sayede kısa süre içerisinde; Maraş, Malatya, Adana, Musul, Kerkük, Suriye, Lübnan, Filistin, Mekke, Medine, Kudüs ve Mısır gibi önemli yerleri ele geçirmeye muvaffak olmuştur. 


Edebi yönüne değinecek olursak eğer sanatçılara fazlasıyla önem veren padişahın pek fazla dinlenme ve eğlenme fırsatı bulamamasından ötürü hemen hemen tüm şair dostlarını seferleri sırasında yanında götürdüğünü söyleyebiliriz. Bunu da hem savaş ve seferler ile ilgili yaşananları birinci ağızdan görüp yazsınlar hem de kendisine ufak da olsa bir soluk aldırsınlar diye yapmıştır. Bu şairlerden bazıları ise; Kemalpaşazâde, Revânî, Halîmî, Sucûdî, Tali’î, Güvâhî, Fehmî ve Nihâlî'dir.


Maiyetiyle beraber savaş meydanına inen Yavuz Sultan Selim doğu seferinden dönerken de pek çok İranlı şair, âlim ve sanatkârı beraberinde İstanbul’a getirmiştir. Onlarla bir mecliste oturup sohbet etmekten büyük keyif alan hünkâr, aynı zamanda çok iyi bir ressam ve çok da iyi bir şairdir. “Selimi” mahlasıyla yazmış olduğu şiirlerini bir divanda toplamış ve bize eşsiz bir miras hediye etmekten geri durmamıştır. Padişahın bu eserinde; 2 münâcat, 1 naat, 102 gazel ve 1 adet naat-ı nebevi bulunmaktadır. Günümüzde; İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, Nuruosmaniye Kütüphanesi, Topkapı Sarayı Kütüphanesi ve Süleymaniye Kütüphanesi’nde Yavuz’un divanının yazma nüshalarına ulaşmak mümkündür.


Biz de padişahın 10 adet şiirini günümüz Türkçesi ile sizler için derledik, keyifli okumalar dileriz.

 

 

1)

 

Gam kılıcı tenimi yaraladı, daha da yaralansın.

Belâ ve mihnetim arttı, daha da artsın.

 

Ey dostum, bana hayır dua etmek istersen

Şöyle dua et: “Aşk kılıcı vücudunu daha ziyade yaralasın.” 

 

Ya Rabbi öyle âşıkım ki kendi kanıma susamışım

O keman kaşlının şuh gözü daha hunhar olsun.

 

Onun aşkının ıstırabını çekmek bugün zordur.

Ya Rabbi dilerim kimse onu çekemesin, şimdikinden daha güç olsun.

 

Ya Rabbi dertlilerin deva aradıkları vefa vadisinde

Onun aşkıyla kim hasta düşmüş ise deva bulamasın, daha beter hasta olsun.

 

Niçin nasihat dinlemedi de gönlüm rezil rüsva oldu.

Bu suçumun cezası olmak üzere bu hain gözlerim daha fazla kanlı yaşlar döksün.

 

Selim, rakip bizi sevgilinin diyarından avare etti.

Dilerim Allahtan ağyarın gözleri, etekleri gibi ıslak olsun.

 

  

2)

 

Ne zamana kadar ah-ü feryat edip herkesin nazarında kötü kişi olacağım.

Saki, gel kadehi dolu dolu sun ki kendimden geçeyim.

 

Yârimin hattını bir kâğıtta okuduğum zaman öyle candan istiyorum ki

O kâğıdın bir harfine kendimi kurban edeyim.

 

Hayatta rüsvaylık ve bednamlıkla meşhur olayım.

Bu ayrılışla belki kendimi iki âlem halkından kurtarırım.

 

Sevgilinin köpeği benim feryadımdan bir nefes rahatsız olsa

Başımı secdeye koyup ederim kendime yüz beddua.

 

Selimi, öyle istiyorum ki iki âlemden de çekilip kurtulayım.

Âşıklar içinde bari bu suretle yalnız kalayım.



3)

 

Felekler bizim tahtımız olmaya lâyık değildir.

Gök ayağımızın altında ancak bir hasırdır.

 

Bizim parlak güneş yıldızımız doğunca şahap tuğunun,

Seyyareler ordusunun ne kıymeti kalır.

 

Biz İskender gibi ab-ı hayat peşinde koşmayız.

Bu yolda pirimiz aşk ve tevekküldür.

 

Allaha hamdolsun gönlümüzden geçen her arzu,

Peri yüzlü güzellerin attıkları ok gibi derhal hâsıl olur.

 

Şarap kadehi ezelde henüz mevcut değilken

Bizim sütümüz aşkın şekeri ile kaynaşmıştır.

 

Güzellikte yoksa yârin benzeri

Aşk mülkünde de bizim bir eşimiz yoktur.

 

Kâtibimizin kalemi ile yazılan yazı ezelden beri

Selim’in temiz levhasındadır.

 

  

4)

 

Aşka karşı bu yanıp kavrulan gönlümde öyle bir kıskançlık vardır ki

Güzelleri seven herkesin can düşmanıyım.

 

Açıktan açığa adam öldüren, güzellerin gözüdür.

Hiçbir ayıp ve kabahati olmayan da benim gizli aşkımdır.

 

Ferhat ve Mecnun efsanelerini bana ne kadar okudular.

Onların ıstırapları benim perişan halimin ancak en küçüğüdür.

 

Yaşlı gözümün ırmağına uykuyu nasıl sokarım.

Hususuyla orası benim salman servimin konağıdır.

 

Ey çadırı içinde oturan ay gibi güzel,

Senin hayalinin sultanı için gözüm çadır, kirpiklerim o çadırın ipleridir.

 

Ben feryadımdan sıkılıyor diye efgan ediyorum.

Hâlbuki o peri yüzlü benim efganımla hiç alâkadar değildir.

 

Cismini bir anda yüz parça eden aşk ıstırabıdır.

Melâmet dikeninden bir an hali olmayan da benim eteğimdir.

 

Gözyaşının seli gönül ateşini söndürmemelidir.

Zira bu ateş benim ayrılık gecemin ışığıdır.

 

Ey Selimi, nasıl can ve cihanı baştanbaşa yoluna feda etmem.

Misafirim, aşk padişahıdır.

 

 

5)

 

Mihnet yolunun toprağıyım, ayrılık benim otumdur.

Başımın üzerindeki belâ bulutu benim siyah çadırımdır.

 

Cennet bahçesi baştanbaşa aşkımın gülünün bir yankısıdır.

Cehennem ateşinin harareti benim ahımın ateşindendir.

 

Dağlarca gamım var fakat kimseye söylemem.

Belki bu belâ ve zulüm benim yardımcımdır, sığınacağım yerdir.

 

Istıraptan can versem aşkın sırrını açık etmem.

Zira âşıklık rütbesi benim Allahım’ın sırrıdır.


Ay yüzünün gamından vücudum bir samana döndü.

Bu samanyolu kıvılcımları benim samanımın ateşindendir.

 

Sevgili giderken yolunun üzerinde Selim’e rastladı

Döndüğü zaman dedi “O hâlâ benim yolumun üzerindedir.”

 

  

6)

 

Aşkın sırrını nüktesini açığa vuruyorsam bu bir deliliktir.

Dert ortağına sırrını doğruca söylemek bilâkis akıllıca bir harekettir.

 

Aşk hali ile hâllenen birisine

Kendi ahvalini eksiksiz açmak en büyük mertliktir.

 

Daima senin diyarının köpeğine yabancıyım diye

Ey güzeller şahı benden utanıyorsun.

 

Yanayım diye gamının etrafında dönüp dolaşıyorum.

Ne yapayım canına feda eden bir mum alevi küçük bir pervanedir.

 

Ben nerede senin visaline nail olmak nerede?

Âlemde Selimi gibi senin aşkınla bir arada bulunmak benim için kâfi bir saadettir.

 

 

 7)

 

Aşk mülkinde şarktan, garptan haraç aldım.

Gam askerinin padişahıyım, Leclâç’dan yoktur korkum.

 

Askerim ile devletim öyle bir dereceye ermiştir ki

Yedi iklimden bac alır himmetim.

 

Fâni dünya tahtı için niye uzun uzun düşüneyim.

Benim tahtım bahtım, fetih ve nusret de tâcımdır.

 

Benim askerim kılıç denizinin cevheridir.

Yüksek himmetim sayesinde hiçbir şeye muhtaç değilim.

 

Her ne kadar hilekârane ve mizacıma göre iyi söz söylerlerse de

Ne emir ne de vezirin sözleri gitmez hoşuma.

 

Gönlüm dert ve gama alışmıştır.

Tabibe söyleyin ilaç vermesin bana.

 

Selim bir belâ dağıdır, haset ise onun karşısında

Bir dağ ile çarpışan bir cam parçasının akıbeti bellidir.

 

  

8)

 

Senin aşkından mecnun olan gönül, daha mecnun olsun.

Gam diyarında daha perişan ve rüsva olsun.

 

Güzellik gülünün üzerinde yetiştiği servi boyun

Daima daha taze, daha güzel olsun.

 

Güzel gözün hile ile beni öldürdü fakat zarar yok

O güzel göz isterim ki aşk fenninde daha mahir ve daha âlim olsun.

 

Ben gam yolunda gün günden daha alçalıp toprak oldum.

Fakat yine dilerim senin güzelliğinin mertebesi gün günden daha yüksek olsun.

 

Ey Selim, gerçi senin için gam daima bol bol hazırdır.

Fakat bundan daha ziyade ve bundan daha iyi şekilde hazır olsun.

 

 

9)


Bülbül gibi gülistan bostandan ayrı düştüm.

İstemem altın kafes vatandan ayrı düştüm.


Ey gam öldürme beni bu hicran gecesinde

Zira bir güneş yüzlü handandan ayrı düştüm.


Gönül feryad ediyor karanlık gecelerde

Gamlıyam bir mah cemal sultandan ayrı düştüm.


Hicran ile ne hale geldiğimi soranlar

Sormayın ahvalimi ben candan ayrı düştüm.


Selim’i kınayanlar bilmez ıstırabımı

Şu canıma can katan canandan ayrı düştüm.

 

 

10)

 

Sanma şâhım / herkesi sen / sâdıkane / yâr olur

Herkesi sen / dost mu sandın / belki ol / ağyâr olur

Sadıkâne / belki ol / âlemde bir / serdar olur

Yâr olur / ağyâr olur / serdar olur / didâr olur

 ________


Şahım sen herkesi kendine sadık dost sanma

Sen herkesi dost sanma belki o düşmanın olur

Belki o kişi alemlerde sözü geçen olur

Dost olur düşman olur sözü geçen olur hükümdar olur.

 

 

*Bu şiirin eski Türkçedeki yazımında soldan sağa ve yukarıdan aşağıya doğru okunduğunda dizeler aynı kelimelerden oluşmaktadır.

*Yavuz Sultan Selim tarafından Safevi hükümdarı Şah İsmail’e yazıldığı rivayet edilmektedir.


  

Kaynakça:


Ali Nihad Tarlan, Yavuz Sultan Selim Divanı

Seda Aydın, Yavuz Sultan Selim Divanı’nın Şerhi