Ne bir şeyle ne de bir hiçle

bir yere varamayacağımı anladığım vakitlerde yer ve yüz oldum

nasıl bir şey ki; yadsınmaktan başka neyi var sanki ayaklarımın 

susmak ve haykırmak arasında bir yerdeyim, 

başım dünyaya doğru eğik 

ölümün ilk ağza alındığı yerde, zaman tanınıp delindi bağrım

ölmedim, bunca hayattan sıra gelmedi genç bakışlı gövdeme


haber edildi ardım sıra yeşeren köklere, 

yazgıdan yıkılmış yazılarla dönüp duruyor denildi

uğrak bir yermiş aklım, akılalmaz düşüncelerin 

meşhur bir şeymiş oysa gündüz vakti dökülen dişler

sanki bir anlamı varmış gibi rüya konduruyorlar, uykusuz rüyalar

çırpınmak ya da başka bir şey, ne mümkün saçlar başlar...

ağzıma gelen saçma sapan sözlerle taşardım, 

bununla başkalaşırdı âlem, yıpranırdı dünyalıklar 


hep, bir hiçti kıymetlerin asıl ederi ve bilirdim bunu

sönük parçalar, vakitsiz yakarışlarda dile gelirdi 

sorardım payıma acımasız tutsaklıklar düşüren kimdi  

Allah mıydı yakarışsız dilimi bir akılla yüz göz eden 

şakaklarıma vururken anladım ölümden başka yolu


hangi akla hizmet, hangi hayata yaralanmış kalbim

bilmek ve bunu istemek ne cüretmiş anladım 

ve insanlar susuldu çağlar öncesinden 

bir meziyet sayıldı saçmalığa şekil vermek 

oysa ben gerisinde, her şeyin gerisinde hâlâ yabandım


biraz ağız ve biraz da susamışlık vardı göğe bakmakta

sabah saatlerine dek isyan pişirir gövdemdeki suç 

yamaçlarım, doğmaktan kalmış bir anlamsızlıkla yüklü 

belki biraz çaba sarf ettim aklımın kurak topraklarında 

bilmedim niçin keşfettim, beni saçtıkları âlemin içyüzünü