I


(Devrim, yüzünde ağır bir sancının izleriyle karanlığın içinde belirir.)


Şu zamana kadar her zaman olmadığım bir kişiyi yaşadım dışıma. Zamanla bu dışarıdaki maskenin mevcudiyeti arkadaki gerçekliği, gerçek beni, sakladığım, koruduğum, beklettiğim o beni eritti. Ve işte tam şimdi sıyırdı attı. Çevremin istediği şekilde yonttuğu bir hale geldim. İnsancıklaştım. Kurtulacağım, özgürleşeceğim, benleşeceğim inancıyla büyüttüğüm, çabaladığım zamanların her birinin sonucunda zavallı kaldım, daha çok içime kapandım ve onların istediğini dışarıya sabitledim. Kimseye konuşmadım, konuştuğum sustuğumdu. Büyümek istemezdim, ihtiyarladım. (Soluk bir sesle konuşmaya devam eder.) Artık yokum. Yokum, dostlarım. Bir ben yok artık. Gücüm yok. Bittim, tükenmek değil bu, bitmek, bitmek işte. Ben de artık o ahmak sürüdenim. (Bir anda coşar.) Hayır, değilim, değilim! (Yeniden solar.) Onlara ayak uyduracağım. Hiçbir zaman ait olamadığım insanların arasında öyle aykırı ancak sahtecik yaşayıp gideceğim. Sakinim, alay etmiyorum, gayet aklı başında bunları düşünüyor, söylüyor ve çoktandır eyleme geçiriyorum. Yazmayacağım artık. Tek bir kelimeye bile dilsiz artık ağzım. Affedin. Bağışlayın beni. Yazmak benim ne haddime? (Yorgun suretinde kırgınlığın yerini öfke dalgalanmaları alır.) Kısırım, lanetlenmişim, fuzuliyim! Benliğimin çektiği sancının ıstırabıyla sönüp gideceğim. Yaşama manamı kaybettim sonunda. Hayır, bıraktım, bıraktım! Kahrolası yaşam, kahrolası yaşamak uğraşı! (Eğilir, dizlerinin üstüne çöker.) Beni buna zorladılar, dostlarım. Artık beni kurtaramazlar.


(Yorgunluğunu üstüne örtüp yere boylu boyunca uzanmadan önce kırık bir sesle son cümlesini söyler.)


Canın sağ olsun.


II



(Devrim, aydınlık bir yüz ve canlanmış bakışlarla kapıda belirir. Odanın ortasına doğru ilerler ve durgun bir sesle konuşur.)


Senelerce bana yük olacak, toplumdaki konumumu belirleyecek başka bir kimlikle meslek yaşamını bir kerecik de olsa hayal etmediğim için kendi ruhumdan idealler ve hırsları söküp atmıştım ve belki de bu yüzden yaşıtlarımın yanına her koyulduğumda boş, hayalsiz, ahmak birileşiyordum. Para, yüksek mevkiler, saygıyla anılan bir adımın olacak olmasını arzu etmediğim için herkesten alçakta duruyor, küçümsenici ve çoğu zamanda acınılası bir hastaymışım bakışlarına maruz kalıyordum. (Sesine öfke dalgalanmaları yansır.) Dışarıdan bakıldığında soluk tenim, donuk benzim, yılgın bakışlarım, çizgileşmiş dudaklarım, çökmüş omuzlarım, öne eğilmiş sırtım ve çevremde olanlara alakasız tavırlarım beni gayesiz, şahsiyetinde hiçbir değer, inanç olmayan... (Soluğu kesilir, yüzünü yere eğer ve kesik kesik nefes alır, sakinleşmesi biraz zaman alır, başı yerden kalktığında yüzünde daha keskin bir ifade ve infial dolu bakışlarla etrafta dolaşmaya devam eder.) Oysaki ben yaşamak değil yazmak derdindeyim, bunu kime nasıl anlatabilirdim ki? Gülerler adama, alay ederler, küçümserler, örselerler. ''Yazmak mı?'' Boş ceplerine, cüzdanına aç kuduz köpekler gibi bakıp, ''Yazmak karın doyurmuyor.'' derler. Başını eğip susarsın. ''Kurtul şu çocukluktan.'' deyip üstünü örterler. Heves sanırlar. Onlara bunun öylesine bir heves değil içine çektiğin solukta bile bulunduğunu anlatamazsın ki, kaburgalarına birikir cümleler de konuşamazsın. ''Yazmak ha?'' deyip tükürür gibi gülerek ellerini havada silkelerler. Göğsünü yarıp da oraya sirayet etmiş kelimeleri gösteremezsin, ruhunun ücra köşelerine dahi sinmiş bu yazma 'hevesine' inandıramazsın. Herkes, ''Yazar olmak da neymiş, insanca yaşa.” der sana. ''Yaşamak benim için yazmak.” diyemezsin. Kamburuna yüklendiğin bir dünya kelimeye gideceğin yazmak diyarlarını düşleyerek gözlerin yerde, başın önüne düşmüş susarsın karşılarında bağırmak isterken: BEN YAZMAK İÇİN DOĞDUM!


(Nefes nefese sandalyesine çöker. Önündeki dağınık kağıtlara bakar, sakinleşmeye çalışır. Kesik, hızlı nefesleri yavaş yavaş düzene girer. Sakin bir ifadeyle konuşmaya devam eder.)


Ardında bırakacaksın bu zillet yazgıyı, gün gelecek yirmilerinde sırtına binmiş bu kamburu atarak koşacaksın o düşlerinde kurduğun yazmak diyarına. Sen şimdi kendine merhamet etmez, incitir ve karamsarlığın hoyrat eline göğsünü sıkması için izin verirsen sana ulaşacak kimsen yok, unutma, tutun hadi, tutun düşlerine, dileklerine. Kimin, neyin var başka? Kaburgalarında birikmiş tümceleri soldurma, kimsecikler ulaşamaz oraya. Dindir harflerin şifasıyla sızını, toprağın altında dinecek zaten bu yangının acısı, söneceksin, hazır gökyüzü tependeyken bağrını aç çilelere, acizliğin yaratılışının mayasından, insan olmanın külfeti bu. Kelimelerin varsa ferahsın, mürekkebin akıyorsa hafifsin. Hiç şüphe etme: Yazıyorsan yaşıyorsun.