Dün saatlerce sağanak halinde yağan yağmur şafak sökmeye başlarken bir anda durdu. Ne zaman uyuduğumu hatırlamıyorum, şiddetli yağmur sesini dinlerken uyuyakalmış olmalıyım. Uyuduğum süre içinde bir şeyler kaçırmışçasına telaşlıyım. Neyse ki çok da uyumadan uyandım. Sokaklar henüz boş, hiç ses yok, güneş yeni doğuyor. Bense inanılmaz bir boşluk içindeyim. Neden uyuyamadım? Bilmiyorum, tıpkı şu an neden uyandığımı ve ne yapacağımı bilmediğim gibi.


Zihnim olabildiğince açık. Her an işlemeye hazır olan makine gibi büyük bir iştahla bekliyor. Fakat yine de kendine meydan okurmuşçasına duru, tek bir kelime, tek bir hece bile geçmiyor aklımdan. Bu sessizliğin bozulması lazımdı, zorlama da olsa “yeni bir gün” diye mırıldandım. Aniden yüzüm düştü.


Elimi yüzümü yıkamak için gittiğim tuvalette, bir an kendimi göreceğim umuduyla aynaya baktım. Aynada yansıyan ışık gözümü aldı, şu lanet olası lambayı değiştirmek lazım artık. Sanki amacı odayı aydınlatmak değil de, aydınlatıyormuş gibi yapıp umut vermek!


Cama bir yumruk attı ve kırdı. Yere düşen büyükçe bir cam parçasıyla önce hızlı hızlı küçük kesikler attı kendine, sonraysa büyük bir şiddetle bileklerini hedef aldı. Baktığı ayna inatla ona kendini göstermiyordu, artık kana bulanmıştı çünkü. Işığın yansımasıyla parlayan kanı izledi. Zihni açık değildi artık, aklından tek bir kelime, tek bir hece dahi geçmiyordu.