Payımıza "Elhamdüllilah" diyebildiğimiz çok az iş düştü.
Hep Bismillah diyerek çıktık yola. Ardımıza bakmadan, geleceğimizde birleşeceğimiz insanların hayalini kurduk. Anlatabildiğimizin ötesine geçebilmeyi cennet azığı bildik.
Bir değil, birden fazla kişiydik. Aynı hayatın hayalini kuran, sonsuz bir yolculuğa revan edilen gençliğimizin hesabının peşine giden…
Bazılarımızın hissesine yeni bir yol düştü…
Her yol yeniden doğrulmanın, güçlü ve müreffeh olmanın düşüncesiyle şekillendi.
Makam, mevki, şan, şöhret gibi dünyevi çıkarları olmayanlarımız adandılar. Adanmak, insanın kalbini açan dualı bir sözcüktü. Anlamını kavrayınca büyüdüğünü hissedebilirdi insanlar.
Adanmışlıklarından vurulanlar vardı birde. Onlar sessizce kenarlara itildiler. Yeni bir yolu düşlemeyi dahi bıraktılar. Hayat kavgası denilen, ekmek parasının peşine düştüler…
Kimi haklıydı, kimi cesur değildi, kimi de yılgınlıklardan doğrulabilecek bir ruh sarsıntısına tanık olmadı.
Öyle veya böyle hayat bazılarımıza acımadı.
Ben ne acınanlardan ne de acıyanlardan olmak istedim. Denge sağlamayı hedefledim. Ancak hayat dengeleri değil, taraf olmayı kabul eden bir denklemdi.
Şimdi düşününce kalbimde birikenleri, yeni yola sarılmak geliyor içimden. Ne kadar doğru bilinmez. Benim doğduğum topraklarda “Allah Kerim” demeden seyahat edilmez.
Hissemize düşen yeni yolun açacağı kaderi beklerken duraksamak akıllı adamın yapacağı iş değildir.
Kalbiyle düşünen adam, bilincinin ikramını geri çevirmez.
Akıl ve kalp, birbirini dengeleyen iki sadık arkadaştır. Kalbi olmayanın aklı, Aklı olmayanın kalbi yarımdır.
Adını koymakta zorlandığımız ikinci şanslar, hayat yolculuğumuzda insanın kalbini ve aklını birlikte duyabildiği, içinden geçenleri sorguladığı ender zamanlardandır.
İnsanoğlu bu zamanlarında geçmişinden ve geleceğe dair ümitlerinden ibarettir.
Bunu anlamak aylarımı aldı.