Dune: Çöl Gezegeni, son dönemlerin en çok konuşulan yapımları arasında yer alıyordu. Daha vizyona girmeden üzerine en çok yazıp çizilen filmlerden biri oldu. Paylaşılan afişler, görseller ve fragmanlar bizlere yepyeni bir distopya evrenini haber veriyordu. Filmi IMAX 3D izlemek nasip oldu. 3D formatında izlemenin bir hata olduğunu film henüz başlamışken anladım. İzlemeyenlere IMAX 3D izlememelerini, sinemada izleyeceklerse normal salon 2D izlemelerini ve hatta mümkünse evde TV’de izlemelerini tavsiye ediyorum. Çünkü 3D formatı, birçok güzel sahnenin katili oluyor. Siz filmi 3D’ye kurban etmeyin, ben ettim.


Her neyse, filmin yönetmenliğini Fransız asıllı, Kanada doğumlu; Blade Runner: 2049, Arrival, Scario, Prisoners, İçimdeki Yangın, Enemy gibi önemli yapımların yönetmenliğini yapan Denis Villeneuve yapıyor. Oyuncu kadrosunda Timothée Chalamet, Rebecca Ferguson, Oscar Isaac, Zendaya, Jason Momoa, Stellan Skarsgård, Javier Bardem, Dave Bautista gibi önemli oyuncular bulunuyor. Senaryosunu Jon Spaihts ve Denis Villeneuve kaleme almış. Müziklerini ise usta isim Hans Zimmer oluşturmuş. Film toplamda 2 saat 36 dakika sürüyor. Filmin beyaz perde yayın haklarını Legendary Entertainment satın almış. Filmin toplam bütçesi 136 Milyon USD. Görsel ve işitsel anlamda bütçenin her kuruşunun hakkı verilmiş bence filmde. Bu kadar sağlam bir kadro ile kötü bir yapım ortaya çıkamazdı zaten. Etkiyici bir film çıkarmışlar ortaya ama bence daha iyi bir yapım çıkabilirdi.


Bir uyarlama filmi olan Dune: Çöl Gezegeni, Amerikalı bilim kurgu yazarı Frank Herbert tarafından yazılmış olan altı kitaplı Dune roman serisinin beyaz perdeye uyarlanmış hali. Yönetmen Denis Villeneuve, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada üçleme yapacağını ifade etmiş ve ikinci filmin Ekim 2023’te vizyona gireceğini söylemişti. Muhtemelen her filmde ikişer kitabın uyarlaması yapılacak. Ben henüz kitaplarını okumadım. Keşke 1984 yapımı Dune filmini ve 2013 yapımı Jodorowsky’s Dune (Jodorowski'nin deneyip çekemediği Dune filminin hikayesini anlattığı belgesel) belgeselini izleyip Dune serisini okuduktan sonra bu yazıyı yazsaydım ancak sıcağı sıcağına yazmam gerektiğini düşünüyorum. İzlemediklerim ve okumadıklarım için birtakım araştırmalar yaptım. Bu araştırmalar çerçevesinde Dune: Çöl Gezegeni filmiyle ilgili gözlemlerimi aktaracağım.


Dune: Çöl Gezegeni Konusu


Uzak bir gelecekte, 10191 yılında geçen Dune, ailesi çöl gezegeni Arrakis’in kontrolüne sahip olan Paul Atreides’in hikayesini anlatıyor. Galaksinin farklı noktalarındaki gezegenler, rakip feodal aileler tarafından yönetilmektedir. Çok değerli bir kaynağın tek üreticisi olan çöl gezegeni Arrakis'in kontrolü, asil aileler arasında son derece talep görmektedir. Baharat adı verilen bu kaynak, yüksek bilinç ve uzun bir yaşam süresi sunarken, beraberinde çok ciddi yan etkileri de getirmektedir.


Ayrıca yıldızlar arası yollarda gezinmeye yardımcı olan kaynak da bu baharattır. Bu kaynağı elde etmek isteyen feodal rakiplerden Harkonnen ailesi tarafından Paul ve ailesine tuzak kurulur. Bu tuzağın sonucunda Paul'un ailesi darmadağın olarak firari hale gelir. Paul, ailesinin Arrakis kontrolünü yeniden kazanması için bir isyan başlatırken, tüm evrenin seyrini değiştirebilme ihtimalini yakalayacaktır. Yani hikaye olarak klasik bir kurtarıcı filmi. Hikayesi bayat olsa da izlenmesi gereken bir yapım.


Dune Evrenini Tanıyalım


Denis Villeneuve, uyarlanabilecek en iyi Dune evrenini bizlere oluşturmuş. Filmdeki evreni tanıyalım tanımasına da evreni oluşturan yapı taşlarını bizlere aktarırken çok fazla detay vermemesi beni üzdü. Arrakis, Harkonnenler ve Caladan Atreides Hanedanlığı… Yani evrende farklı hanedanlıklar tarafından yönetilen gezegenler mevcut. Daha çok Ortaçağ’daki feodal yönetim anlayışını anımsatıyor. Film sırasında bu üç feodal beylik ile alakalı sürekli bir belirsizlik söz konusu. Keşke onları ve karakterleri daha yakından tanıma fırsatı verseydi Villeneuve. Ancak her şeye rağmen kendi ''anıtını'' dikmeyi başardı. Artık Villeneuve denilince akla ilk gelen şey Dune olacak muhtemelen. Çünkü kamuoyunda böyle bir algı oluştu.


Arrakis, çöl gezegeni. Gezegende baharat üretimi yapılıyor. Baharat sadece bu gezegende mevcut ve evrenin en değerli maddesi. Galaksiler arası geçiş, yüksek bilinç elde etme, uzun bir yaşam imkanı sağlamak gibi birçok önemli ve değerli özelliği bulunuyor. Bu açıdan herkesin gözü bu gezegende. Arrakis’i kontrol eden, aynı zamanda parayı kontrol ettiği gibi büyük bir zenginlik de elde eder. Arrakis halkı da kadim bir halk olarak kabul edildiği gibi vahşi insan topluluklarından oluşan, eski zaman halkları olarak nitelendiriliyor. Geleneklerini geçmiş yıllardan beri sürdüren bu halk, çölü kendisine yer, yurt, ev edinmiş. Çölde yaşamalarından dolayı bana daha çok Ortadoğu halklarını hatırlattı. Baharatı da değeri açısından petrol ile özdeşleştirdim. Arrakis halkının Harkonnenler tarafından sömürüldüğünü de göz önünde bulundurursak taşlar biraz daha yerine oturuyor. Ayrıca Mesih inançları, dini inanışları ve tespih çekmeleri de bu benzetmelerimi biraz daha destekliyor.


Harkonnenler, savaş ve kılıç ustaları. Arrakis gezegenini zorbalıkla kontrol edip Arrakis halkına zulmederek buradaki baharatı sömürüyorlar. Uzun süredir baharatı kontrol ettikleri için oldukça zenginleşmişlerdir. Bütün feodal beyler kendi içinde bağımsız hareket edebiliyorlar ancak genelde -filmde göremediğimiz- imparatora bağlılar. Harkonnenler bana günümüzün Amerika’sını çağrıştırdı.


Bir diğer feodal beylik ise Caladan Atreides Hanedanlığı. Bu hanedanlığın üyeleri, diğer halklara nazaran daha çok insan kalmayı başarmışlar. Diğerleri yaşadıkları yerin iklimsel özelliklerine göre fiziksel değişim geçirmişken, Atreides’liler daha insan. Caladan gezegeni, asil ve özel bir aile olan Atreides Hanedanlığı tarafından yönetiliyor. Günümüzün İngiltere’sini aklıma getirdi. Harkonnenler’in lideri, Arrakis’i kontrol altına alması için Atreides Hanedanlığı’nı görevlendiriyor. Bu durum aslında Atreides Hanedanlığı’nı ortadan kaldırma planı. Film de bu hikaye üzerine inşa edilmiş.


Dune Alt Metni ve Genel Değerlendirme


Öncelikle şunu söylemek istiyorum, filmi izledikten sonra bir şok geçirdim, çok etkilendim, tepetaklak oldum. Ancak üzerinden zaman geçince, üzerine düşünme fırsatı buldukça aslında beklediğim Dune filmini bulamadığımı düşünmeye başladım. Filmde derinlik yok. Karakterlerin de derinliği yok. Felsefi ve psikolojik bağlamda düşünecek olursak derinlik göremiyorsunuz.


Değişim yaşayan tek karakter Paul Atreides oluyor. İstemediği liderliğe babasının ölümü ve daha önceden hazırlanmış şartlar dolayısıyla mecburen getiriliyor. Babasının ölümü ve hanedanlığın yıkılışı dolayısıyla beklenen lider ve kurtarıcı rolüne bürünüyor. Bir Arrakisli olma yolunda Fremen’e dönüşüm sürecine giriyor. Fremenlerin çöl gücünü kullanarak onlarla işbirliği yapmak isterken, bir anda Fremenlerin ve Arrakis’in kurtarıcısı konumuna yükseliyor. Klasiktir, kurtarıcı her zaman kurtarılması gereken geri kalmış yerlere medeniyet götürmekle mükelleftir. Burada da biraz böyle bir durum ortaya çıkıyor. Tüm bunların yanında Paul Atreides’te Muhammedî bir arayış var. Sanki tüm evrene barış getirmek adına Arrakis halkıyla birlikte cihat yapacak gibi bir hali vardı. Fremenlerin ona Lisan Al-Gaib (Bilinmeyenin dili, gelecekten konuşan) diye seslenmesi de bunu doğrular nitelikte. Arrakis halkının mehdilik inancı, kurtarıcı Paul ile birlikte tamamına ermiş oluyor. Filmin tüm hikayesi Paul üzerine inşa edilmiş.


Muhtemelen serinin diğer filmlerine hazırlık filmi olarak ortaya konmuş bir yapım. Blade Runner’ı ortaya koymuş olan Villeneuve’den çağları aşacak bir Dune beklerdim açıkçası. Şimdilik sadece dağları aşmış. E tabii bu da küçümsenecek bir durum değil elbet. Üçleme tamamlanırsa çağları aşacak bir yapım ortaya çıkabilir.


Evrendeki halkları, özellikle Fremenleri, Paul Atreides’in gücünün ne olduğunu, ona neden Mesih gözüyle baktıklarını, Arrakislilerin muhteşem çöl gücünü beklerken neden aslında çok da güçlü olmadıklarını, imparatorun neden böyle bir yol seçtiğini ve Atreides Hanedanlığı’nı neden düşman ilan ettiğini pek anlayamadım doğrusu. Anlayamamamın sebebi belki kitapları okumayışımdır. Ancak yönetmen herkesin kitabı okumadığını hesaba katarak izleyiciye bu detayları açıklamalıydı. En azından bu soru işaretlerine yönelik ipuçları vermeliydi.


Filmde bir şey olmaya başladığı anda film bitiyor arkadaşlar. Tam bir şeyler gelişiyor, olgunlaşıyor diyorsunuz, şak: son. Film zaten upuzun bir ''giriş'' sahnesi gibi. Azıcık bir ''gelişme'' bölümüne geçiş varsa da o da sonda kesiliyor. Aslında film boyunca böyle bir hissiyat var. Her an bir şey olacakmış, bizi içerisine alıp sürükleyecekmiş gibi bir hissiyat. Ancak yarım kalan bir hissiyat, tıpkı filmin bittiği an gibi.


Genel anlamda olaylar, sahneler ve oyuncular arası geçişler çok iyi olsa da her biri büyük bir belirsizlik içerisinde kalıyor. Sonucu olmayan ve genellikle tek mekana hapsedilmiş bir yapım. Oysa Game of Thrones öyle mi? Star Wars öyle mi? Yüzüklerin Efendisi öyle mi? Aksiyon ve savaş filmi desen, tatmin etmiyor. Diyalogları müthiş, felsefi derinliği olan bir film desen, diyalog anlamında da tatmin etmiyor. Alt ve üst metninde muazzam mesajlar barındırıyor desen, o da yok. Geriye sadece görsellik kalıyor arkadaşlar. Kötü film demiyorum ama ne diyeceğimi de inanın bilmiyorum. İzleseniz zaman kaybı olmaz diyebilirim. Herhalde pandemiden dolayı sinemasız kaldığımızdan bu kadar büyüttük, bilemiyorum.


Dune yüzünden Denis Villeneuve ve Christopher Nolan kıyas konusu oldu. Bence Dune filmini Nolan’ın filmleriyle ya da Villeneuve’ü, Nolan ile kıyaslamak yerine, daha önce biri çekilmiş diğeri yarım kalmış olan iki farklı Dune filmleriyle kıyaslamak gerekiyor. Çünkü bence Nolan ve onun Interstellar’ı bir veya birkaç adım önde gibi. Hatta Villeneuve’ün Blade Runner: 2049’u bile bir adım önde gibi. Villeneuve, daha önce çekilmiş olan Dune filmlerini çok daha iyi bir seviyeye taşımış diyebiliriz sadece. Ama bence bundan daha iyisi de olamazdı tabii. Bunun da teknolojinin gelişmesiyle alakalı bir şey olduğunu düşünüyorum. Yani Villeneuve, teknolojinin yardımıyla oluşturduğu sinematografi dışında pek bir şey katmamış gibi geldi bana. İnsan biraz da felsefi derinlik bekliyor. Kitabı okuyanlara danıştığımda, kitaba sıkı sıkıya bağlı kaldığını söylediler. Belki de kitabın yüzeyselliğinden kaynaklı bir durumdur bu. Tabii sinematografinin hakkını fazlasıyla veren bir yapım. Muazzam bir görsel şölen. He, bir de Hans Zimmer’ın muazzam müzikleri ve sesleri, unutursak kalbimiz kurusun.


Muazzam sinematografisi, müthiş görselliği ve işitselliğinin yanında filmin övülecek önemli bir yanı daha var: Beyaz perdeye uyarlaması. Uyarlama açısından düşünecek olursak, Villeneuve ortaya muazzam bir iş çıkarmış. Filmin işçiliği gerçekten çok iyi. Kitaptan sinema ekranına ancak bu kadar iyi dönüştürülebilirdi. Belki de şok edici etkiyi bundan dolayı hissettim. Daha önce iki kez denenmiş ancak başarısız olmuş bir uyarlama, Villeneuve sayesinde gerçekten müthiş bir şekilde vücut bulmuş. Üstüne bir de görsel ve işitsel şölen eklenince perde sizi sarıp sarmalıyor. Denenmiş ama başarısız olmuş bir hikayeyi, yeniden deneme cesareti gösterip bambaşka bir seviyeye çıkaran Villeneuve’ü tebrik etmek gerekiyor.


Film görsel açıdan muhteşem dedik. Mekan ve kostüm tasarımları da gerçekten çok iyi. Oldukça etkileyici bir evren ve çöl gezegeni (sadece bu gezegeni gördük) sunulmuş bizlere. Sanırım Villeneuve bizden sabır bekliyor. ''Bu bir giriş filmiydi, asıl hikaye daha yeni başlıyor.'' diyor, ''Güzel bir sonun ufak bir başlangıcı.'' diyor sanırım bize. Çoğu şey belki de ikinci, üçüncü filme bırakıldığı için bir sonraki filme kadar kitapları okuyabilirsiniz arkadaşlar, çok şey kaybetmediniz o konuda. Ben de okuyacağım.


İçerisinde tarihî, mitolojik ve politik birtakım unsurların bulunduğu, geçmişte yapılan distopik ve fantastik bilim kurgu eserlerinin (Star Wars, Lord of the Rings, Harry Potter, Mad Max vs.) yolundan giden, bizleri görsel ve işitsel unsurlarıyla yeni ve farklı bir evrene sokan Dune: Çöl Gezegeni, üçlemenin uzun bir fragmanı gibi duruyor. Her şeye rağmen izlenmeli fakat diğer filmler tamamlanmadan tam anlamıyla yorumlanmamalı diye düşünüyorum. Dune: Çöl Gezegeni, film gibi başlangıcını, dizi bölümü gibi sonlandırmış. Hep birlikte devam filmlerini, büyük bir merakla bekleyeceğiz.