I. Kış Bahçeleri, Faruk Nafiz Çamlıbel


Dinmiş denizin şarkısı, rüzgar uyumakta,

Rıhtım boyu sonsuz bir üzüntüyle karaltı

Körfez düşünür, Kanlıca mahzundur uzakta,

Mazi gibi sislenmiş Emirgân Çınaraltı.

*

Can verdi kışın sunduğu taslarla zehirden

Her gonca kızıl bir gül açarken yolumuzda,

Üstündeki son dallar ağarmış diye birden

Pas tuttu bu akşam suların rengi havuzda.

*

Yerlerde gezen hatıralar var korulukta;

Yapraklar, atılmış nice mektuplara eştir.

Mehtaba çalan sapsarı benziyle, ufukta,

Binlerce dalın verdiği tek meyve güneştir.

*

İçlenme tabiattaki yekpare kederden,

Yas tutma, dağılmış diye kuşlarla çiçekler.

Onlar dönecektir yine gittikleri yerden,

Onlarla giden günlerimiz dönmeyecekler...


II. Caricin'de Geçen Kış, Attila İlhan


Akşamları göl eflatun bir keder

Sazlıklarda pırıl pırıl

Buz tutmuş bataklık kuşları

Ağaçlardan

Çürük sarı ve kızıl

Son yapraklar dökülüyor

Rüzgarlı sonbahardan

Nasılsa kurtulmuşları

Gümüş karanlığında anlaşılmaz sesler

Havada mutsuz bir bulut

Umutsuz ve kararsız süzülüyor

Neredeyse akşam yıldızı

Yorgun kırmızı

Neredeyse ay

Neredeyse ay

(Herşey niçin bu kadar eski

Niçin bu kadar uzak)

Caricin'de geçen kış

Tepeden tırnağa katran ve su buharı

Volga'nın uykusuna bir rüya gibi sarkmış

Ateşten örümcek nehir vapurları

Neredeyse akşam yıldızı

Yorgun kırmızı

Neredeyse ay

Neredeyse ay

Caricin'de geçen kış

Dalgın bir sarışın

Karanlık bir miralay

Birisi nijniy novgorod'dan henüz gelmiş belki

Belki kazan'a öbürü yola çıkacak

(Herşey niçin bu kadar eski

Niçin bu kadar uzak)

Caricin'de geçen kış

Seyrek sakallarında yıldızlar

İskelede namaza durmuş

İhtiyar bir tatar

Altında sokak lambasının

Dalgın bir sarışın

Karanlık bir miralay

Kadının astragan mantosu sırtında

Uzun ve beyaz ellerini çaresiz kavuşturmuş

Kısa kirpiklerinde incecik buz tozu

Adam buz mavisi pelerin astragan kalpak

İçinde bir atmaca ayrılık korkusu

Yüreğini parçalar

(Herşey niçin bu kadar eski

Niçin bu kadar uzak)

Caricin'de geçen kış

Neredeyse akşam yıldızı

Yorgun kırmızı

Neredeyse ay

Neredeyse ay

Kararmış bir can gibi çınlıyor

Donmuş gölün üstünde akşam ayazı

Kararmış ve kocaman

Konakta zaman zaman

Koridorda ürkek ayak sesleri

Kapının ardında fısıltılar

Onun için herkes kaygılanıyor

Bugün de geçti svetlana radiceva

Ardında nemli bir is kokusu

Giderilmez pişmanlıklar

Eflatun bir keder

Bırakarak


III. Bir Kış, Cemal Süreya


Bir kış göğü gibi o saat alçalır ölüm,

Yalnız işitme duyusu kalır ortada.

Asya kentleri yürür dururlar,

Höyükler burnumda hızma.


Uzakta dev bir damla:Pırıl pırıl Pencap!

Tabanlarından kayıp duran sütunlar

Yitmiş bir geleceğin işaret parmakları:

Horasan uykusuna havlayan köpekler, Buhara.


Uzaklara bir bakışın vardı kafeteryada

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.


IV: Ahmet Kutsi Tecer, Kış Düşünceleri


Geçti yaz günlerinin güzelliği

Açık pencereler, damlar, bahçeler.

Her şey ne sıcaktı, her şey ne iyi

Hatta o karanlık, aysız geceler.

Hani o gezmeler kırda denizde?

Hani o cümbüşler, sazlar temmuzda?

Ağustos mehtabı tam üstümüzde

Plajlarda neydi o eğlenceler?

Yaşamak diyordum, yaşamak ne hoş!

Hele bir gelmesin n'olurdu bu kış.

Nerde o kahkaha, o ses, o alkış

Şimdi yerini aldı düşünceler...


V. Sıcak Bir Kış, Ahmet Telli


Saçlarını gittikçe kısalttığın günlerde

Sen söylemiştin bu sözleri unutmadım

-Her aşk bir ayrılık gizler, ayrılıklarsa

Bir merhabanın sıcaklığını taşır kendisinde


Kalıcı olan hiçbir şey yok diyordun

An'lar var yalnız ömrü karşılayan

Şimdi sımsıcak bir kar yağıyor yine

Yüreğimin üstüne yağıyor hiç durmadan


Ellerin nasıl da üşüyor, bozacının

Karlı sesi doluyorken odamıza

Hava gittikçe kirleniyor bu kentte

Ve aralıksız kar yağıyor kar yağıyor


Kar ayrılık hüznüdür ve ne çok

Ayrılıklar yaşandı şu son birkaç yılda

Yurdundan ayrılanları düşünüyorum ve birisi

Özledim diyor, ülkemin kar kokusunu da özledim


Hiçbir an'ını tanımlamaya kalkmadan

Kısacık ömürler biçiyoruz kendimize

Sonra yolculuklara çıkıyoruz, bir kentten

Ötekine giderken özlüyoruz bir başkasını


Özlediğimiz birileri olmalı diyordun

Yanındayken bile özlediğimiz birileri

Öyleyse kalkıp Ati'ye gitmelisin, İstanbul'a

Belki hâlâ saklıyordur bir gülü kimbilir


Yaşandı mı o sıcak kış, yaşlandık mı

Aynalara bakmaya vakit bulamadık

Dönüp dönüp birbirimize bakmalardan

Yaşandı mı o sımsıcak kış, ne dersin


VI. Ahmet Hamdi Tanpınar, Kış Bahçesi


Ne güzeldi o kış bahçesinde

Güllerin çok derinlerde çalışan uykusu

Sana bir bahar hazırlamak için.


Dallar, filizler, eski masal dilberleri gibi

Hüzne ve hülyaya gömülmüş,

Doğmamış çocuklara

Ninni söylüyorlardı sanki..

Ana rahmi gibi sıcak ve yüklü idi hava.

İyi mayalanmış hamur gibi

Gizli nabızlarla atıyordu toprak.


Belli ki çok derinlerde

Oluşun ışık sızmaz mahzenlerinde

Bir şeyler oluyordu, bir şeyler karanlık

Gecede yıldızlar arasında

Olup biten şeylere benzer;

Şimşekler çakıyordu mavi, berrak

Kandan daha kırmızı, beyazdan daha sessiz

Mordan daha hiddetli,

Üst üste fecirler gibi hazırlanıyordu,

Gülün sevinci, menekşenin kederi.

Bu sevinçle yüklüydü hava,

Geleceğin kapısında el ele vermiş

Gülümsüyordu her şey.



VII. Bir Kış Meseli, Enis Batur


Vur, vur, o an toparlanır

katı düş, sis:

Bir gül yarasıdır kılıcın

eriyik gözde açtığı.


Mevsim bitiştirir siyah lekeleri

birer halka gibi kör zincire,

ki kılıç

bir yara daha açar düşe, vur,

vur, toparlanır uykumun

eş soluğu.


Bir kış sabahı, buğu ve tütsü,

'deniz kıyısında bir çöl

ülkesi'ne yol, at terkisinde

bulanık bir bedevi kimliği

geliştirir savruk bellek, kar

arttırdıkça arttırır sabahı.


Uzun, zorlu göç! Ben ki kim

olmaktayım gün, gece, bitsin

gün ve gece, daralsın soluğum

bir umman kafeste!


Vur, o an toparlanır

katı düşün bağrında

kesintisiz sürgün yazısı;

vur ve soğumadan gönder:

Kim bilecek kim olduğumu.


VIII. Hilmi Yavuz, Kış Medıtatıon`ları


Ürkek ayak sesiyle kış

Geyikler çizen sesimdir

Her kelime bir resimdir

Sanki bakmaya asılmış


Beyaz deriz ama neden

Duyduğumuz karlı tarla

Görüntü çeken atlarla

Asılmaz yollar kapanmış


Kuşlarımı koymak için

Bir gök resmi bulamadım

İlkel bir dil benim adım

Onunla gül çizmek varmış