Uzun zaman oldu hikaye yazmayalı. Hikaye, önce yazan kişinin içinde demlenir. Aylarca, günlerce, saatlerce.. Vakti gelince yağmur gibi yağar beyaz kağıda. Kimse engel olamaz ama aksine, herkes bu hikayeye öyle ya da böle katkıda bulunur. Kah varlığıyla, kah yokluğuyla. Yazmak en zor, en çok vakit alan işlerden biridir. İyi bir yazar olmak için iyi bir okuyucu olmak gerekir. Yaşamın her dakikasını yaşamak lazımdır ki, en zoru budur.
Bugünlerde insanlarımız yaşama dahil olmaktan ziyade yaşamdan, yaşamaktan kaçıyor. Kendi boşluğunu arıyor veyahut nefes alıp vermeyi, televizyon karşısında oturmayı, dokununca dünyanın her yerine bağlanabildiği bir ekranı seyretmeyi yeğliyor, yanında yöresinde oturanın tenine, bam teline dokunmanın aksine.
Muhabbet ortaklığı zor zanaattır. Her kişiyle olunmaz bu ortaklık. Velhasıl yaşam ne şu oturduğum koltuk ne yuttuğum satırlar koca kitaplardaki, ne de duyduğum şu müzik. İlginçtir ama bir yandan da hepsi yaşamın en basit yapı taşları.
Kurşun geçirmez bir odanın köşesine sinip bekleyen insanın yaşamından bir farkımız var mı? Kırılgan olan ama bize “kırılmaz” diye itelenen camlarımızın karşısında var olmaya çalışırken. Ama bizler, o camları yenebiliriz. Çünkü insanız, unutkanız. Cam, kırılırsa bir daha unutmaz, unutamaz. Keskinleşir. Çelik, dövülürse biçim alır. Biz öyle bir maddesiyiz ki yeryüzünün, ne kurşun geçirmez camlar alıkoyabilir yaşamdan bizi ne de unutmadıklarımız. Bir manada içindeyiz yaşamın. Yaşam içimizde. Cahil cesaretiyle yaşıyoruz. Korkudan ödümüz patlıyor da kahkahalar atıyoruz aynalara.
Sözüm ona, seviyoruz. Hepsi yalan. İnsan kendisini sever. Kendi yarattıklarını sever. Bir yerde buluşursan bir noktada, işte o zaman sever. Pohpohlarsan onu, senden iyisi yok! ama bir de gerçekleri kuyudan henüz çekilmiş soğuk bir su gibi yüzüne çarpıver bakalım. Yüzünde açan çiçekleri nereye saklayacağını bilemez, hepsini koparır kafanda paralar.
İyiysen herkes iyi, görmezden geliyorsan. Birde görüver bakalım iç yüzünü surlarının. İçinden akan pis suların dökülen yataklarını. Nerelere geldik… Hikayeden konuşuyorduk halbuki. Son olarak, kaç kelimen birbirinden farklı? Seni okuyan kaç kişi yeni pencerelerden bakıyor? Ya da sen kaç farklı pencere gördün de ortaya yeni, değişik bir pencere koyacaksın? En önemlisi o pencere nereye açılacak?
Berkay Tekin
2020-05-15T13:36:06+03:00Akşam güneşinin bizi kandırdığını bilirdim o "altın saatlerde". Şimdiyse inandım bu yalana. Umut da bir yalan değil miydi nihayetinde?
Teşekkür ederim..