Söğüt ağacı yüreğin

kar, boran, fırtına ve sıcak ve ayaz dinlemeden

yemyeşil kalmayı bilirdi

dört mevsim

bilirdi soluğundaki kuş

neşenin cıvıltısını tutturmayı

söğüt yapraklarının rüzgarla

bezediği ninnilere öykünerek


Seninle aşkı yeniden tanımladım

en gümbürtülü ses tonuyla

aşk sözcükleri yayılınca ağzından

söğüt ağacından yükselen bir kuş

havalanır sanırdım içimde

anladım kuş sandığımın

soluğundaki kuşun bir cıvıltısı olduğunu


Gözlerin keşfedilmemiş bir madendi

onulmaz göçükler yaratırdı ruhumda

bendeki taşranın

karanlığı kadar geniş

yıkılmış köylerin ürperten tedirginliği...


İçi çiçekli eski bir kutuya konmuş yaşamın

söğüt ağaçlarının gölgesinde öğle uykuları

söğüt ağaçlarının

dört mevsim yeşil kalan

-yüreğini andıran- yapraklarının arasından

ağacın kavuğuna vardım

kavuğa doldurdum yüreğimde ne varsa

doldurdum fışkıran kızıl aşkımı,

köpüren sevdamı, ciğerleri dolduran sıkıntıyı,

yumruğumu sıkılaştıran öfkeyi

ve korkularımı ve zaaflarımı

bütün bu duyguların altına sakladım

yeşil söğüt yapraklarından kuleler yaparak


Buğulanmış kederlerin buhranlarından

bıçkın birer çocuk gibi dalıyoruz

ahenkli nahif umutlara

yeşile susuyoruz

söğüt yeşiline

suskunluğumuz

yeşil bir yürek katıyor

kin ve irin kokan griliğe

yeşil bir yürek!

Dört mevsime, nahif aşklara, tedirgin pusulara...


Bezgin ıslanmış gecelerin içinden

beliren bir fışkındım.

Gecenin serinliğini alıp

göz kamaştıran sabahlara daldım

yeşil bir yüreğe dokunmak için

Öyle ki;

körleşmişti aynalar

aynalara bakmaktan


Şimdi bu şiir

kendi onuruna sahip çıkarak

geliyor sana

halka halka yayılıyor yakamoz denizde

kordonları atıyor saatlerin

nabzın tıkırtısına dayanamayarak ve

dağların gölgesindeki esmer çocuklar

yeşil yüreğini selamlıyor

kuşluk vakti.