Yetiş. Ey sabahın rengi. Ey ışığın büyüsü. Yetiş. Yarının merakı yetiş. Uza gözlerime, yayıl. Rengi bir tırtılın, büyü gibi duruşu mantarların. Yetiş. Bir çınarın sürekli çınar oluşu, sürekli aynı yerde duruşu. Yetiş. Karıncanın adımları yok mudur? Vardır. Yetiş karıncanın adımları. İlerleyişin milyar biçimi, duruşun, kaçışın, kalışın ve bakışın milyar biçimi. Yetiş. Gözlerime dol, ruhuma, ellerime, adımlarıma dol ey dünyanın yenilenen ömrü. Durmadın, belli ki durmayacaksın. Bugün. Bu an. Dünyanın eskimiş hızı. Dol ayaklarıma. Yetiş. Çocukların çağlaması bir akarsu gibi, bir ova gibi hissettirmesi evrene birkaç acemi adımın. Yetiş minik adımlar. Çocukluğum, ah benim güzel çocukluğum. Yalnız, oyunsuz, yetişkin çocukluğum. Yetiş.


Bugün küçüleceğiz. Canı isteyen karınca ezip geçebilecek bizi. Her şeyin insafında olacağız. Bu bilgiyle. Denizlere koşacağız. Hayal boyayacağız ya. Hayal dolacağız. Renkten.


Yetiş ey içimden kaçan. Mutsuz. Çocuk. Gitmeyi iyi bilen gelmeyi de. Biliyordur. Hızı biliyordur o. Hıza benziyordur. O. Ki gitmenin tek yönü yok. Gitmek, yabancı yeniye yaklaşmaktan başka ne ki? Görmenin değişmesinden başka ne ki?


Biraz gün falanı, biraz gün ışığı biraz ellerim. Yalnız çıkmıyorum bugün evden. Yarım saatimiz var. Ey içimdeki, durmaya koşkun çocuk. Elleri yeniliyoruz. Bu sabah. Bakışı yeniliyoruz. Yetiş ey çocuk. Yetiş, yaklaşan yenide, yaklaşan büyüde, yaklaşan ışıkların altında, belki kürsülerin, sahnelerin ardında. Sana ihtiyacım var. Yetiş.


Ey suyun ferah dengi. Dağların karmaşık duruluğu. Tenhanın bilgisi. Ormanın çıplaklığı. Dol içime. Bugün.


Sana ihtiyacım. Var. Yetiş!


Yazdı. Elleri durduğunda gülümsüyordu. Kağıdı dörde katladı. Cebine koydu. İyice oyalandı. İyice çıktı evden.

Görüntüde tek başına. Çıktı evden.


Otobüste son boş koltuğa. Oturdu. Sevindi. Kucağı, elleri boştu.


Sözlenmiş kalabalığı gözlerine doldurdu.


Bir kayaya yürüyüp, genişçe bir kayaya yürüyüp, üstünde bir sürü sözler verilmiş kayaya yürüyüp, boşluğun elinden tuttu. Denize döndü.


Neyi çağırdıysa sabah. Yetişmişti içine. Bir sigara. Yaktı. Denize ağlar gibi. Baktı. Balıksız ağlar gibi. Yırtılmış, dibe çökmüş, yerini bulmuş, yeşermiş ve balığa yuva olmuş ağlar gibi. Avcı değildi. Yuvaydı. Gülümsedi böyle.


Anlam, değişendir her gün.


Söyledi bunu. Bir kedi duydu bunu. Duyduğunu davet bildi. Ayaklarına dolandı. Dolandı, dolandı... sevdirdi kendini ve gitti. İşte eşliğiydi dünyanın. Buydu. İşte yaşamın eşliğiydi. Kedi gidiyordu ve ne güzel gidiyordu. Uzakta bir kedi vardı artık. Uzağa onun yanından başlamış bir kedi vardı. Bunu bildi.

Gülüyordu görünen. Görünen gülüyordu.


Ellerini açtı denize. Yanında biri varmış gibi. Önce tuttuğu eli özenle bıraktı. Pamuklar arasına çocuk fasulyesi iliştirir gibi. Hassas. Bıraktı görünmeyen minik eli. Yeşersin diye. Görünmeyen minik eli göğsüne ekledi. Yeşersin diye. Bakışları göğsüne ekledi. Yeşersin diye. Milyar çeşit başlamayı, bitirmeyi, görmeyi, öğrenmeyi ekledi göğsüne.


Hemen yeşerdi. Hemen. Öyle büyüdü ki. Karıncayla eşitti. Artık. Adımları, karıncanın adımlarıyla. Eşitti. Sessizdi.


Bir iki adım önüne geçti dünyanın. Denize en yakını oydu buranın. Bu kayanın.


Öne çıkar gibi yineledi. Tane tane. İncinebilir bir büyüyü gözetmek gibi. Sessiz.


Yetiş. Ey sabahın rengi. Ey ışığın büyüsü. Yetiş. Yarının merakı yetiş. Uza gözlerime, yayıl. Rengi bir tırtılın, büyü gibi duruşu mantarların. Yetiş. Bir çınarın sürekli çınar oluşu, sürekli aynı yerde duruşu. Yetiş. Karıncanın adımları yok mudur? Vardır. Yetiş karıncanın adımları. İlerleyişin milyar biçimi, duruşun, kaçışın, kalışın ve bakışın milyar biçimi. Yetiş. Gözlerime dol, ruhuma dol, ellerime, adımlarıma dol ey dünyanın yenilenen ömrü. Durmadın, belli ki durmayacaksın bugün. Dünyanın eskimiş hızı. Dol ayaklarıma.


Yetiş.