Bir yılbaşı gecesidir. Sokakta açık olan kafede oturan bir çift dışarıdaki yağmurun dinmesini beklemektedir. Yağmur olabildiğince hızla yağmaktadır. Çift de o sırada garsonun verdiği çayları içmektedirler.


KADIN: Ne düşünüyorsun?

ERKEK: Bilmiyorum, yağmur çok hızlı yağıyor. Sanırım yılbaşını burada kutlayacağız.

KADIN: Olsun bir değişiklik olur, yıllardır evde kutluyorduk. Burası sıcak ve huzurlu.

ADAM: Haklısın belki de en iyisi budur.

KADIN: Lafı dolandırma lütfen, ne düşündüğünü merak ediyorum. Bu aralar hep bir dalgınsın. Bazen biliyor musun, bir anda mutlu oluyorsun sonra gözlerinin parıltısı aniden sönüyor, sonra yalandan bir mutlu yüz takınıyorsun. Lütfen anlat, seni dinlerim sevgilim.

ADAM: Hani hatırlıyor musun, yaşlı bir kadın yaşıyordu üst katımızda, sonra kadını çocukları alıp götürmüştü.

KADIN: Evet, hatırlıyorum. Sevimli bir kadındı.

ADAM: O kadın geçen kendini asmış.

KADIN (Şaşkın bir ifadeyle): Ne? Nasıl yani? O kadın herkese güler yüzlü bir kadındı. Şakalar yapardı kendi hakkında... Ama nasıl olur? Yani nasıl hissedeceğimi bilmiyorum, kendisini çok tanımazdım.

ADAM: Ben de günlerce bunu düşündüm... Bu kadın hayat doluydu sevgi doluydu. Kadını çok tanımazdık ama ne kadar da mutlu gözüküyordu değil mi?

Kadın: Evet... Evet, gerçekten de kadının mutluluğunu kıskanmıştım.

ADAM: Ben de bunu düşünürken fark ettim. Ömrümüz boyunca yüzlerce binlerce insan gördük sokakta değil mi? Bazen sokakta gördüğüm bir yüz aklıma gelir. İnsanların silüetleri... Hayatın boyunca bir sürü arkadaş edindin. Doğdun ve büyüdün. Ne kadarı şu an yanında? Bir sürü insana sarıldın ve ağladın birçok ilişkilerin oldu. Ne kadarını devam ettirebildin? Kayıplar yaşadın, acılar yaşadın; seninle hangileri kaldı? Peki ya yanındakiler? Yani yanında seninle olduğunu düşündüğün insanlar... Ne kadar sevdin onları? Ne kadar tanıyorsun en yakınını? Ne kadar dinliyorsun ve ne kadar değer veriyorsun ona? Bazen birbirlerini gerçekten kendiymişçesine dinlemelidir insanlar belki de ya da ne bileyim, dinlediğini o kişiye hissettirmelidir. Çünkü bilemiyoruz bazı anlarda 1 küçücük söz... Sadece bir sözle o insana bir ip atarsın. Onlar da ya o iple salıncak kurup sallanırlar ya da kendilerini asarlar. 

KADIN: Sevgilim neden bana daha önce anlatmadın bunu?

ADAM: Düşünmem gerekti. Bazen hayattan bir adım geriye çekilince hayatın ne kadar da noksan ve muzip olduğunu gördüm sevgilim ve neyi fark ettim biliyor musun? Zaman bir düz çizgi değil ki düz yürüyesin, bazen durmak gerekir. Yaşadığının farkında olmak gerekir. Herkes yaşar ve yaşatır. Asıl olay bu değildir. Asıl olay bu hayattaki deneyimlerinden hislerinden sana kalandır. Yıllar sonra bu anı düşüneceksin mesela. Ne kadarı seninle kalacak, belki hepsi belki de hiçbiri. Ama inan ki olay bu da değil; olay, gelecekte bunlar hakkında ne hissettiğin. Doğru düzgün hatırlamasan bile hatırlarken gülümsüyorsan köşeden işte bunun değeri vardır. 


Çift çaylarını bitirdikleri zaman saat 00.00 olmuştur, yeni yıl gelmiştir. Adam ve kadın birbirine bakarken sokağa çıkıp kutlama yapan insanlara bakarlar. Akıllarından her birinin onlar kadar canlı olduklarını düşünürler. Bu anlar da geçicidir, onlar da o insanların kafalarındaki birer anıya dönüşeceklerdir.