O an, sahilde yıldızların altında, sonsuzluğun tanığı olduğumuz bir gecede, dünya sadece ikimiz içindi. Yan yana uzanmıştık, sessizlikte kelimelerin yerini kalplerimizin ritmi almıştı. Gökyüzü, sonsuzluğun kucağında parıldayan bir tuval gibi üzerimizde seriliydi. Her yıldız, hayallerimize tanıklık ediyor gibiydi; gözlerimiz onlara kitlenmişti, ama hislerimiz birbirimize.


Sonra, bir anda, senin nefesinle karışan o sıcaklık bana dokundu. Dudakların usulca benimkilerle buluştuğunda, sanki evren durdu. Zaman, yalnızca bu ana hapsolmuştu; bu öpücükle varoluşun sırrına erişmiş gibiydim. Dünya, kumsalın her bir kum tanesiyle birlikte kayboldu, ve sadece biz kaldık, dudaklarımızın arasındaki o büyülü bağın içinde.


Sen geri çekilirken, gökyüzünde bir yıldız kaydı. O an, sanki evren bizim için bir işaret gönderdi, bu anı mühürlemek için. Yıldızın izini takip ederken, içimde bir şeylerin değiştiğini hissettim. O mistik an, hayatımın en derin köşelerine kazındı, kalbimde silinmez bir iz bıraktı.


Belki de o kayan yıldız, bizim sırrımızdı; aşkın, evrenin sonsuzluğunda bile kendine bir yol bulduğunu gösteren bir işaretti. O an, o öpücük, bir başlangıcın ya da sonsuz bir hatıranın müjdesi gibiydi. Ve her seferinde o geceyi hatırladığımda, içimde bir yıldız daha kayacak, tıpkı o geceki gibi.