bilindik bir his çaldı uykumda kapımı

sancısı epeycedir ezberimdeydi

ve sanrısı

aklımı yitirsem onu yitiremezdim.

hemen tanıyorum ama afalladım haliyle...

aldırma diyorum geç otur

bir masa koydurtuyorum yıllar sonrasına

senin de gelmen için zorluyorum aklımı

tanrım aklımı zorluyorum

tanrım yıllar diyorum

tanrım masa

tanrım

versene hakkımı


gelmişsin şaşırdım

konuşamıyoruzdur tabii hemen

öyle birden çözülemez dillerimiz.

göz göze gelmemeyi ihmal etmeden

bir müddet sağı solu dinleriz işte

güzel günler yakın diyenleri duyarsak

güzel günleri gelecekten saymalarına güleriz elbet.

gelecek,

hesaplı

birtakım planlamalar.

geçmiş,

içimizde

hesapsız hatıralar.


bir kere güldük ya sohbet başladı artık

boşver bunları şimdi

nasıl da ihtiyarlamışız sessiz sedasız değil mi

kaç ile değil

nasıl ile ölçülür bizim ihtiyarlığımız

yıllar sonra bir masada oturuyoruz seninle

sandalyelerin duasını almamış olsak

herkesin içinde kalkıp sarılacağız kesin

beğendiğim siyah gömleğini giymişsin

-ya da beğeneceğimi bildiğin-

gözlerin...

gözlerinin ardı arkası kesilmiyor

bir ağaç gibi devrilmiş

halkalarından sayıyorum kaç yıl geçmiş

dudaklarından okuyorum son yazdığın şiiri

birkaç mısra arasında ağlayıveriyorum utanmadan

öyle bir şiir ki imzamı esirgeyemem.


kendimi arıyorum sözcüklerinde

hem de yıllar sonra bir masada

hem de güzel günlerin hatrına

gelmişiz ikimiz de sözleşmiş gibi

sözlerini tutarmışsın gibi yapıyorum gülüşümüz bozulmasın diye

aklımı zorladığıma değmiş

kendimi buluyorum sözcüklerinde

şiiri bitiriyorsun

esirgeyemiyorum imzamı.


tanrım diyorum

yıllar sonra oturuyoruz işte

vermiyor hakkımı