Yıllardan 2019, günlerden pazar. Büyük Ada’ya gitmek için Eminönü’nden vapura binmişiz. Hayatımda görmediğim bir kalabalığın kucağındayım, bırak oturmayı kendini sığdıracağın yer yok vapurda. Sıcaktan nefes alınmıyor. Ve yol neredeyse üç buçuk saat sürüyor, şakasız. Ada’ya yüzerek gitsem daha çabuk varırdım bence. Herkes çok gergin. Etraf ağlayan çocuklarla dolu. Binbir zorlukla oturduğumuz yerden birkaç teyzenin gazabına uğrayarak kaldırılmışız. On kişiyiz durmadan birileri kayboluyor vapurda, çetin dakikaların sonunda tekrar kavuşuyoruz. Allah bizim belamızı versin niye bindik biz bu vapura diye söylenip duruyoruz. Bir sene sonra korona yüzünden böyle kalabalıkları özleyeceğimizden bihaberiz, orası ayrı. Sonra vapur yeni bir iskeleye yanaşıyor. İşte tam o esnada Feriköy Antika Pazarı’ndan on liraya kaptığım külüstür kamerama yansıyan o görüntü. Anksiyete krizleri geçirirken de aklına fotoğraf çekmek gelmez be kızım. Ama çekerken şey düşündüğümü hatırlıyorum. Karaya çok yakınım atlasam mı lan denize?