Yıllardır aynı yerde duran mekanik saat aniden yere düşene kadar ona hiç dönüp bakmamıştım. Göze hoş görünüyordu fakat bir işlevi yoktu, zamanı doğru gösterdiğinden bile emin değilim, öylece duruyordu. Bir gün yerinde durmaktan vazgeçti ve ayaklarımın dibine bin parça serildi. Kitaplığımın boş rafında güzel göründüğü için tuttuğum saat bir anda tuz buz olunca onu aslında önemsediğimi anladım oysa hiç dönüp bakmadım, düzenli tozunu bile almadım. Öyle anılar yaşandı ki bu evde, benden daha çok buradaydı bazı zamanlar bu saat… En azından andaydı. Ev ortamında ses getiren bir sonla öylece durmaktan vazgeçti ve o güne kadar bir amaca hizmet edeceği aklımın köşesinden bile geçmezdi. Nasılsa oradaydı...

Eğilip parçaları bir araya getirmeye çalıştığım sırada hayatımda bazı şeylerin öylece durmasını neden seviyorum diye geçirdim zihnimden, elimde kırık parçalar ve boş bir zemine bakıyordum.

Birlikte olmak, azdan çok olmak, çoğalmanın en geçerli ve kolay versiyonuydu. Daha kolay olabilirdi yalnızlıktan kaçışın olağan bir görüntüsü. Bu konuda kaygılandığımdan kimseyi haberdar etmeden başarabilirdik birlikte olabilsek. Fakat sen tek başına yürümeyi tercih ettin. Zamanla daha da acımasız oldun. Öyle güzeldin ki senin büyünü bozamazdım. Heyecanımı gizledim, yalnızlığımı evdeki saat gibi görmezden geldim, sadece izledim ve mutlu yalnızlığına dur diyemedim.

Kendimce çizdiğim yörüngede her şey yolundaydı. Yörüngemden çıktığını anlayamadığım o saliselik ana dek öyle çok uğraşmışım ki zihnimde seninle, ne kadar geç kaldığımı anlamak için dönüp bakmamışım yıllardır yerinde duran o mekanik saate. Öyle ya! Yine de giderdin. Hayali yörüngemde her şey kontrolümde oldukça dönüp ne sana ne de saate bakmama gerek yoktu. Oradaydınız işte! Hiç korkmadım kaybetmekten. Korkmak akıllıca olurmuş. Bir nevi hazırlık, önem verdiğinin gitme ihtimalini kabul etmek, varsaymak. Bir gün geldi, o saat bıraktı görevini benim körlüğüme dayanamadığından. Belki saatin öylece düştüğünü kabul etmek yerine aynı senin her haline anlam yüklediğim gibi ona da anlam yüklüyorumdur. İnkâr ettikçe elim güçleniyor veya hepten kaybediyorumdur. Kaybettiğimi fark ettiğim halde bu oyunda kalıyorum. Kendi hayatımın kumarbazı olsaydım ilk kaybım sen olurdun, seni geri kazanacağımı düşünerek benliğimde kalanları da kaybederdim. Saatin kırılışı, senin yörüngemden çıkışın ve o anı resmedecek bir saatimin olmayışı…

Yalnızlığımın saati yoktu, kırılmıştı saatim fakat öyle sensizdim ki bizden daha eski olan bir şahidim vardı. Bu yalnızlığımın müdavimi ve tek şahidi olan, kaygılarımdan asla payını almadan ağır ağır çalan 45’lik… Müzeyyen'den “Halim Yaman” parçası… Plaklar bana ait değil, bana da annemin ve babamın gençliğinden kaldı zaten. Kim bilir benden sonra kim duyacak bu ağır dinginliği… Bana ait olduğundan artık emin olduğum tek şey yalnızlık. Görmezden geldiklerimle biriktirdiğim, özenle kaçtığım…

Dünyada en adaletli dağıtılan şeydir yalnızlık. Fakir, zengin, ünlü, ünsüz ve ırk tanımadan bol keseden verilen… Bazıları öyle sever ki yalnızlığını bu kadar bolluk varken bile paylaşmaz. Sen benim yörüngemden çıktığında bu denli seviyordun yalnızlığını, paylaşasın da yoktu. Kabul ederek edindiğin yalnızlığın elini gitgide güçlendirdi. Düzene aykırı olarak faydalı yalnızlığından bir şeyler çıkarıp onu reddedilen, istenmeyen yalnızlık yaşayan kişiler üzerinde kullanmadın. Pek kimse de kullanmadı. İnsanlar yeterince bireyselleşmediğinden olacak, buna yeltenmediler. Oysa birini aç susuz bırakmak kadar büyük bir ceza olabilirdi yalnızlık ya da seninki gibi kişiyi eşsiz ve güçlü kılan bir süper güç.

Yalnız mısın sahi? Yoksa bu benim yıllardır öylece yerinde duran saate aniden yüklediğim anlam kadar çelişkili mi? Yerden saatin kırık parçalarını toplarken gösterdiğim çabayı kendi hayatımı toparlarken de göstermek isterdim. Cesaretimi toplarcasına topladım o kırık parçaları.

Yalnızlığın sana yakışıyor. Yalnızlığıyla başa çıkabilen olgun insanlardansın.

Senin yalnızlığın deniz kokusuna karışan yasemin çiçeği gibi, patikadan aşağı yürürsün. Ayaklarında kum, mor salkımlar köşededir ve ardında deniz…

Benim yalnızlığım zengin birinin kendini iyi hissetmek için fakire verdiği kaliteli fakat tiftiklenmiş kazak gibi, bana yakışmıyor, üstümde gören tekrar bakıp garipsiyor. Bazen emin olduğumuzu düşündüğümüz konuda bile kendimizi sorgulamamız gerekir. Plaklar gibi bu yalnızlık da bana ait olmayabilir mi? Şimdi geç mi kaldım? Saatim kırık! Vakit geç oldu ya da ben gecikiyorum yalnızlığıma, sana, asla bilemeyeceğim. Saatim kırık, vaktinde hiç bakmadığım o saat! Halim yaman! Dev bir saate baksam da hiç vaktinde orada olamazdım, seninle çok meşguldüm…

Bazılarına yakışıyor yalnızlık sen de onlardansın. Ben ise saati kırıldığından geç kalan…