'çocukluğumu eskittim gölgende.
yangınlar yandı… ben yandım,
dumanlar dağıldı… ben dağıldım
bir radyo kapağı gibi eskidim.'
İsmail söyledi bunları bir pazar günü.
“çocukluğumdan akan kanları gördüm rüyamda
bir okul bahçesi ve onlarca çocuk
çocuklardan bahsetmek için epey geç kaldık”
biz henüz daha kendimizi anlayamadık İsmail'ciğim
hiç olacak iş mi bunlar şimdi ciğerim
eskiyen çocukluklar bize aitse bile bize ne.
yeni çocukları anlamaya çalışmak olacak iş mi İsmail.
-sahipsiz mezarlık dolu buralar.
ve zihinler İsmail, sayfalardan akan mürekkep gibi,
her damlası ölmüş birer insan taşıyor
gözyaşı değil kesinlikle, hepsi birer potansiyel düş ziyanlığı.
varsayalım demekle olmaz İsmail
yaşamak lazım palavradan uzak
ve düşleri düşünmeden
bir insanın çocukluğu hayatının ta kendisidir
aşklar İsmail, çocukluğun baharıdır.
evet İsmailciğim
1991'den bahsedecek olursan
bir kağıt ve kalem yeterli aşk'a
şimdiler de oho o
olacak iş değil aşk.
ve biz çocukluğu ciddiye alınmayanlar için,
hiç olacak iş değil aşkları çocukluğa benzetmemek...
kayıplar birikiyor geleceğimde
ve yok sayılmalar
adımlar kirlenir yürüdükçe,
aldırma İsmail.
bizi yine yok sayacaklar.
Ferhan Şensoy öldü ve tanrı bizi yok sayacak
Konfüçyus aklı eridi, Maradona bir gün hiç hatırlanmayacak
Üzül üzülebildigin kadar İsmail
Dünya da izin kalmayacak.
yok'sayın bizi, benle İsmail'i
soran olursa -patron hariç, Ferhan ağabey dahil-
ben gittim,
İsmail de uyuyor.
uzaktır artık onun düşten dönmesi
beklemeyin.