Eğitim, bireylerin topluma kazandırılması, bir toplumun yapısını çözebilmesi için önemli bir kurumdur. Yani bireyin, toplumun istek ve beklentilerine uyacak şekilde, planlı-plansız, bilinçli olarak ya da olmayarak kendi kültüründen etkilenmesi durumudur (Güvenç, Bozkurt, İnsan ve Kültür, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1984, s.131). O yüzden eğitim bulunduğu dönemin şartlarını ve onlardan önceki genç kuşağın etkisini taşır. Durkheim için de eğitimin görevi genç kuşağı yönetimli bir biçimde toplumsallaştırmaktır. Ona göre sadece bu yolla toplumun birliği ve yaşaması sağlanabilir (K. İnal, [2019]. Durkheim’in Eğitim Anlayışı. Ankara Üni. Eğitim Bil. Fak. Dergisi, 24 (2), ss.511-518). Topluma karışmak ve anlamak adına bir basamak olduğu için her ülkede de eğitim kurumu başka bir formda olsa dahi varlığını korumaktadır.


Toplumun yapısını yansıttığı için de toplumun yaşadığı iyi-kötü her olaydan en fazla etkilenen kurumlar arasında bulunur. 2019 yılının sonlarında başlayan ve halen devam etmekte olup tüm dünyadaki toplumları etkileyen covid-19 salgını bunun güncel bir örneğidir. Aile, ekonomi, siyaset gibi kurumların yanı sıra eğitim de bu olağan dışı halden payına düşeni almıştır. Pandemi süreci eğitime olan yaklaşımımızı ve eğitimin işleyişini büyük oranda değiştirmiştir.


Bu salgın nedeniyle kalabalık yerler kapatılmış, bu kapatılmaya okullar da dahil edilmiştir. Eğitim temel bir insan hakkı ilkesi olduğu için uzaktan eğitim alternatifi acil bir şekilde getirilmiş, bu uzaktan eğitimler de büyük oranla internet kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Hazırlıksız yakalandığımız bu yeni sistemde, adaptasyonun dışında internet ve bilgisayara erişim olmadığı için birçok öğrenci pandemi sürecinden fazlasıyla etkilenmiş, birçok ülke teknolojik erişim için maliyeti sağlayamadığından bu eğitimi verimli bir şekilde verememiştir.


Yoksulluğun eğitime etkisi pandemi öncesi de büyük bir sorunken pandemiyle beraber bu daha da büyümüş, erişim yetersizliğinden dolayı oranlar artış göstermiştir. Eğitim ne kadar sınıfsal farklılıkları, eşitsizlikleri azaltıcı bir mekanizma olarak görülse de yoksulluk araştırmalarında eğitimsizliğin en temel unsurlarından biri olduğu ifade edilmektedir (Y. Alpaydın. Türkiye'de Yoksulluk ve Eğitim İlişkileri, İLEM Yıllık, yıl 3, sayı 3, 2008, ss. 49-64). Görünürde amaç ne kadar sınıfsal farklılıkların önüne geçmek olsa da halihazırda olan bu sınıfsal farkın içinde olan ailelerin çocukları eğitim alanında fazlasıyla etkilenmektedir. Özellikle bulunduğumuz bu dönemde birçok öğrencinin ebeveyni işsiz kalmış, işsiz kalmayan ve ancak ev ihtiyaçlarını karşılayabilen ailelerin, mevsimlik tarım işçilerinin çocukları, mülteci çocuklar eğitimi için gerekli olan dijital gereçleri temin edememiştir.


Dünya genelinde yaklaşık 645 milyon öğrenci internete erişim sağlayamadığı için çevrim içi görüşme ya da ders dinleme gibi uzaktan eğitimin sağladığı fırsatları kullanamamaktadır (Alan, 2020). Ülkemizde de özellikle kırsal bölümlerde internet erişimi bulunamıyor, bulunsa dahi ailelerin bunu ödeyecek maddi güçleri olmamaktadır. Bu konuda yapılan yardımlara gelecek olursak; Milli Eğitim Bakanlığı, 21 Eylül ile 22 Ocak 2020 tarihleri arasında 445.750 öğrenciye ücretsiz olarak tablet dağıtımı yaptı. MEB’de EBA üzerinden ders alan öğrencilerin sayısına baktığımızda ise karşılaştığımız sayı 12 milyon 459 bin 347. Bu sayının sadece yarısının derslere girebilmek için cihaza ihtiyacı olduğunu varsaysak dahi yapılan yardımlar yetersiz kalmakta. Tabii ki bir anda herkese yardım sağlanamaz fakat çocukların birçoğunun imkansızlıktan dolayı derslere katılım sağlayamadığı aşikar olduğu bir dönemde MEB ilk dönem notlarını canlı derslere katılımla vereceğini açıklamıştı.


Çocuklar, öğrenciler daha yeni dünya düzenine alışamazken evdeki maddi yetersizlikten dolayı derslere verimli bir şekilde katılım sağlayamamaya devam ediyor ve bunun yanında da anlayışlı bir tutumla karşılaşamıyorlar. Öğrenciler bu dönemde hala eşit düzeydelermiş gibi görülmeye devam ediyor. Erişim sağlayacağı düzenli bir aracı olmadığı için derslere katılamayan ve kendi şartlarıyla ders çalışabilen öğrenciyle; tüm imkanları mevcut, üzerine özel dersler de alabilen öğrenci aynı sınava giriyor. Bunu yaşayan öğrencilerin eğitime dair olan hevesli kırılıyor. Öğrenciler imkansızlıktan dolayı verimsiz geçen eğitim hayatı yerine iş hayatına başlamayı daha mantıklı buluyor. Bu yüzden pandemide okul terkleri diğer yıllara göre fazlasıyla artış göstermiştir. Pandemi döneminde de aslında en çok yıpranan kesim öğrenciler ve onların aileleri olmuştur. Başta da belirttiğim gibi eğitim “temel bir insan hakkı ilkesi” olsa da bu hak dahi sadece para karşılığında gerçekleşebiliyor. Bunun sorumlusu yoksulluk olmasa da bunun bedelini yoksul ailelerin çocukları ödüyor.