Kitap Gandi’den bir alıntıyla başlıyor:
“Dünyanın bütün kültürlerinin rüzgarları evimde dilediğince, serbestçe esebilir ama o rüzgarlardan herhangi birinin ayağımı yerden kesmesine asla izin vermem”
Kitap. insanoğlunun bilinci ile dünyaya kattığı zenginliğin kültür tarafından nasıl beslendiğini ve 21. yüzyıl dinamikleri içerisinde bu kültürel zenginliklerin nasıl eridiğine odaklanıyor. Bunu yaparken de kültürün içerisinde barındırdığı dil, din, bakış açısı gibi insanın dünyaya getirdiği her şeyi akademik dilden uzak ve hikaye anlatır gibi anlatıyor. Dünyanın tek kültürel bir paradigma merceğinden yorumlayanlar için oldukça renksiz ve tatsız olduğunu, bu bakış açısının dünyada bir ateş olduğunu ve beraberinde bitkileri, hayvanları ve tüm kadim becerilerin getirdiği bilgeliği yok ettiğini ve kültürel çeşitliliği takdir etmenin yeni yollarını bulmamız gerektiğini hatırlatıyor. Kitap kültürel bakış açısının ekolojik olarak çok büyük bir etkisinin olduğunu ve bir dağın koruyucu bir ruhun mekanı olduğunu bilerek büyüyen bir çocuğun, onu bir kaya parçası olarak gören bir çocuğa göre dağın maden ocağına çevrilmesi fikrine farklı tepkiler vereceğini söylüyor. Kadim bilgeliği içeren kültürlerde doğaya ait her şeyin yüce bir anlam taşıdığını, en küçük varlığın bile bir öğretmen olduğunu belirtiyor. Ayrıca ilerleyen bölümlerde yok edilen kültürlere değinerek bunu iklim değişikliğine bağlıyor. Çünkü iklim değişiminin belli bir dünya görüşü sonucunda ortaya çıktığını ve inci gibi değerli olan kültürü yok ettiğini vurgulayarak alında bu küçük kültür topluluklarının iklim değişikliğinde bize göre daha az payı olmasına rağmen bundan en çok etkilenenlerin onlar olduğunu söylüyor ve bu konuda sorumluluk taşıdıklarını belirtiyor.
Kitap kesinlikle doğru bir zamanda karşıma çıkan kitaplardan çünkü “Doğadaki Son Çocuk” ya da “Bir Çift Yürek” gibi daha önce okuduğum birkaç kitapla bağlantı kurmamı sağladı. Kitap her kültürün yaşama hakkının olduğunu ve dünyayı daha renkli bir yer haline getirdiğini vurgularken aynı zamanda kendi kültürüme bile yabancılaştığımı hatırlattı. Buna karşılık umutsuzluğa düşsem de kadim bilgeliğin öğretilerinden birini kemiklere oyup boynuma kolye yaptım:
“Umutsuzluk hayal gücüne karşı işlenen bir günahtır.”