Bir cumartesi günüydü... 

"Uzun bir otobüs yolculuğunun hüznü var üzerimde. Gökyüzü parıl parıl. İlk kez görüyorum ayçiçeklerini. Gün mavi, batacak. Gündüz görünen dolunayın, yolun diğer yanında kızıllaşan güneşin son çarpışması. Hissi beyne çakılı kalan bir an. Ayçiçekleri, dolunay ve batan güneş. İnsanın boğazını düğümleyen, burnunu sızlatan bir akşamüzeri. Çok hatırlayınca azalır mı anların değeri? Azalmasın. Bir gün bu anı hatırlayacağım biliyorum. 

İklimini bilmediğim şehirler, iklimimi bilmeyen şehirler geçiyorum. Neresi olduğunu çıkaramadığım bir yerde annesinin omuzlarında kahkahalar atan bir kız çocuğu görüyorum. Yaşamak diyorum... Böyle sıcacık umut dolu bir şeydi. Sonra kendime kızıyorum. Bazen bir an sadece güzel bir andır, onu da mı mahvediyorum? Sanırım. Sıyırıyorum kendimi düşünmekten ve gülümseyerek devam ediyor yolum. Yanımdakine anlatsam ya! Ama ne anlar görmeyen böylesi bir anı. Omzum omzuna değiyor. Bir yabancıya gülüyorum. Anlatamıyorum küçük kızı, ayçiçeklerini, dolunayı, gökyüzünün kızıllığını ama o da bana gülüyor ve bir an daha kazınıyor aklıma. Hiçbir şeyi kendi rızamla saklayamadığımdan istemeden de olsa her şeyi anlatıyor gözlerim. Yeter ki okunmak istesin. İstenmeyince karışıyor mısralara. Kendilerine birkaç şiir yer bulurlarsa ne âlâ. Şiirlere karışmadan bir yabancıya karışıyor. O an orada sonsuzluğun içinde tüm güzelliğiyle bir yer ediniyor.

Duraklar geçiyor. Hiç tek başıma yola çıkmadığımı o anda anlıyorum. Hayatın karmaşasında kendimizi nerelere koyuyoruz, ne sanıyoruz bir anda hepsiyle bir göz kırpma süresi, kısa bir hesaplaşıyorum. Acı ama tatlı bir his daha yakalıyorum. İnsan her şeyi bittiğinde anlar sanıyordum. Delilik! Ölünce mi anlayacaktım yaşamı? Tabii yaşarken öğreneceğim. Bu yolun her zamanki gibi bir gidiş olmadığını, tanıştığım bu yeni hisle anlıyorum. 

Yaşamak diyorum

Sıcacık, umut dolu

Bazen gece

Bazen gündüz 

Ve ortasında ayçiçekleri

Dönüyor güneşe 

Dönüyor geceye... "