Camdan dışarıya bakıyorum. Issız bir araziden geçiyoruz. Çok ileride belli belirsiz bir kulübe görüyorum. Hiçliğin ortasında bana gülümsüyor. İçimi bir huzursuzluk kaplıyor. İzafi bir zamana girmişiz gibi. Uzaklaşmak istediğim bu yerde, en uzun kalıyormuşuz gibi hissediyorum. Durdu duracak sanki otobüs ama yoldayız. Yanıma sen oturuyorsun. Konuşuyoruz biraz, sakinleşiyorum, biraz kafam karışıyor, çokça gülüyorum, çokça düşünüyorum. Lunaparktaki hız trenine binmiş gibiyim, duygularım göklere taşıyor. Şimdi sen varsın yanımda, daha ne kadar olacaksın, ne zaman gideceksin bunları bilmemek beni yoruyor ama bunları hiç kimsenin bilmediğini bilmek rahatlatıyor. Kişiler değişiyor, bazen de yalnızlıklar içimi kaplıyor. Kalabalık olsun isterken yalnızlık cazip geliyor ya da tam tersi.


Hava açıyor birden güneş içimizi ısıtıyor. Yeniden tutunuyoruz umutlara. Uzaklarda denizi görüyoruz, burnumuza kokusu geliyor. Yol hep düz değil, manzara hep aynı değil. Sanırım buna tutunmak gerek. Hiçbir şey kalıcı değil, acı da mutluluk da.