Metroda hiç müzik dinlemeden, kitap okumadan, telefonunda bir şey izlemeden, bir gazete bulmacası çözmeden, resim çizmeden ya da kimseyle konuşmadan sadece varmak istedikleri yere gidenleri sevemiyorum.
Çok derin anlamlar yüklemek istemem ama tüm bunlar için mükemmel bir zaman değil midir yolculuk? Belki de tam olarak bu yüzdendir; bir şarkıyla eski anılarına dalmayan insanları, bir kitabı üzerine hiç düşünmeden sadece okuyanları, yaptığı resmin ana fikrini sonradan düşünenleri, yüzeysel sohbet etmekten öteye geçemeyenleri sevemiyorum.
Her şeyin bir sebebi olduğu fikrine inandırdım kendimi. Aslında pek de zor olmadı bu çünkü bir şeyler olduğunda sebepsiz gelen fakat üzerinden zaman geçtikçe çokça anlam kazanan şeylerin yaşandığına şahit oldum. O yüzden tekrarladım kendi kendime: “Sabırlı ol Melek, mutlaka bir sebebi, bir açıklaması vardır bu yaptığının. Çünkü sebebi vardır her yapılanın.”
Yaşadığımız hayatın bile bir sebebi var. Belki dünyayı değiştirecek o şeyi sen yapmayacaksın ölünceye dek. Fakat belki senin dünyana ait olan birinin kendi dünyasındaki devrimine sen sebep olacaksın. Minnet duyarak bahsedecek senden.
Tümdengelim veya tümevarım meselesi değil bu. Büyük bir şey elde etmenin yolu küçük şeyleri gözden kaçırmamaktan geçmez mi? Her an hak etmez mi biraz değeri? İşte bu yüzden hayatın biraz romantize edilmesi gerektiğine inanıyorum. Her anın güzelleştirilmesi fikri bu yüzden cezbediyor beni ve evet, metroda geçirdiğiniz birkaç duraklık zaman da dahil buna.
Nedeni çok açık. Hayatın kısalığı her fırsatta yüzüme bu kadar çarpıyorken tokat gibi ve mesele sadece yaşamak değil de keyif almakken nasıl bir yolculuğun amacı sadece bir yere varmak olabilir kimileri için? Nasıl tek dertleri sadece gitmek olabilir? Galiba bahaneler üretiyorum ama ben “sadece gidenleri” sevemiyorum.