yol diyorum. yol demişim, geçmeyelim şimdi ha deyince. kelamın küserse dillendiremezsin bak bir daha. ona göre!

benim aklıma ilk gelen tarif, basit şekilde tek ya da iki şeritli olarak değişebilen dikdörtgen, bazen de sonsuza uzanan kapkalın bir çizgi üzerinde araçların konakladığı bir kara parçası.

şimdi hangisi sensin diye sorarlar sana. gidişleri ve dönüşleri ayıran o keskin ve olmazsa eyvahlar çektiren o şerit misin? virajın olmadığı bir Denizli-Afyon yolu kadar göz yoran, kendi şeridinde kalmakta zorluk çektiren düz ve sonsuz bir dikdörtgen? veyahut tüm bunların, yukarıda kanatlarını kırpıştıran bir kuş tarafından görüldüğü üzere yalnızca kalın, kapkalın fakat üzerinde milyonlarca soluğun hayat bulduğu o çizgi belki...

sen diyeceksin şimdi. sen... ben mi? sen ya, sen tabii.

ben o düz yol için fazla eğilip bükülüyorum. bazen daralır, tek şeritli bir yol olurum. dikkat etmek gerekir. bazen şeritlerim artar. öyle yaya yaya geçersin. direksiyonu sağa sola kırsan da ölmezsin hani. belki yanında oturan baban bir tane patlatır ensene. doğru kullan diye. ne doğruymuş arkadaş. neyse. bazen keskin virajlarım olur. direksiyonu ani kırarsan, hızını düşürmezsen, aşağı inen düz bir yola aldanırsan, uyarıları görmezsen, hele bir de kaçış rampasına da elveda dediysen geçmişler olsun. kendini nerede bulursun bilmem.

ama en bir sevdiklerim vardır ki hep orada konaklayayım, üstümde çalışma falan yapmaya kalkmasınlar mümkünse. hele hele kaldırım çalışmasıymış, yol genişletmeymiş aman diyeyim. kullanılmasın o yol gerekirse.

güz mevsiminin ortalarındayız şimdilerde. nasıl güzel yaprakların rengi. annemin yazdan kalan çiçeklerin kafasını koparıp, kurutup tohumlarını bir sonraki yaz için sakladığı mevsim hani. siz bilmezsiniz belki. o çiçekler toprağa düştü mü solucanlar mı deliyor bilmem, yağmur çamur zebil olur tüm tohumlar. sonra ara ki bulasın bir daha çiçek. olmuş kaç milyon. bak sinirden üzerimde çatlaklar oluştu. ne diyordum, unutturdunuz.

bazen diyorum, bazen üzerimde parça parça taşların yapıştığı fiyakalı bir görünüm vardır. ekşi kulaklar yanımda. bak biraz önce geçen çocuk yiyecek oldu da ablası dedi; köpek, kedi çişini yapmıştır, yıkamadan olmaz. oysa temizdi onlar, tabii onlar nereden bilecek? ben varım gece gündüz burada. akşamları iki tel bıyığı olan genç ile uzun saçlı kız ele ele gezer dilek tutarlar. yaz mevsiminde geceleri kampçıların sesini işitirim. bir yandan köy halkı kendi mahalleleri ya öve öve yere göre sığdıramazlar bu sahil kenarını. gece oldu mu rüzgar, tuzundan arınmış su üzerinden tüy gibi eser. ama siz nereden bileceksiniz?

ben işte öyle bir şeylerim...