Sokak başında tükürük izi,

kaldırımın taşı kırık, üstü bozuk.

Demeye hacet gibi,

üft! diye kabalama kaçmış ağızdan, laf arasında yarım nefeslik düşmüş yere, önemsizliğini sesiyle duyuramamış, şöyle nağmeli bir şap diyememiş, ne ki yine de kurumasına daha çok var.

İçinde; kurduğu nice bağın esareti ve artık geride kalmıştır Tanrı’nın nefesi.

Üzerine basılıp şöyle bir yayılamayacaklardan.

Yamaç kenarı bir uçurumda sayılır, sevinsin mi? Sevinsin elbet kurumaz daha bir uzun bir zaman işte. Nerden belli ki dertli bir mevzunun çocuğudur.

Bunlar hep ezber; isteyen kanar.

Harareti kendisinde kalmadan düşmüş yere.

Yine de sönük diyebilir misin geçtiği yerde. Ben demem. Ben kimim?

Yanık işte.

Aslı faslı çeyrek ekmek arası kokoreç,

Hayıflansın mı? Çeyrek kokoreçten kayık kekik sapını sökemedi yerinden ama peşine de vıcıklamadı dişler; cık! sevinmedi.

Toplarız baba, bağlarız bir daha, hadi sen işine uzan bildiğince yerine.

Sahi niye kimin kararıdır hangi lafın yoğudur diyemeden buldu kendini yerde.

Uzatmayalım nedeni nasılı, kuruyup gitmeden olanlara yapışalım dedi.

Sündü tutunduğu taşın kenarından son kez baktı düştüğü yere.

Öyle anlattı uzun uzun, sündüre sündüre; fırsat olsa, doğru yere düşse, yayılmayı hak ediyordu; zannı imzadır bir nebze.

İçindekileri birer birer bıraktı sahiplerine,

tutunduğu yerde kalırdı her şey, gerisi allasen neyine...

Her şey olması gerektiği gibiydi, toprak toprağa, küller küllere öyledir efendi.

Hiç köpük kalmasın diye bir iyice gerindi, köpük yapmış havaları saldı yerlerine.

Bir parçasını geride bırakıp bırakmamaya kendisinin karar veremeyeceğini bir daha

anladığı an, o an.

Tutunduğu yerde kalırdı her şey, her can mecbur kendi bedeninde. Anladı.

Düştüğün yerin önemini uzun anlatmaya karar verdi vermesine de.

Sesi duyulmaz sanır, her bir şey varsa kulağını gözünde bilmeyince.

Devir başka devir, dövüş başka dövüş, belli aslımız sudur.

Toprağın da derdi ona dönüldüğü gibi, devr-i daimde kamil olmak.

Suya kadın demişler, sevinsin mi yine bilemedi.

Sahi bu ağızda olduğunu ilk ne zaman fark etmişti.

Kimdi bu adam, neden çeyrek kokoreç yemişti,

bol baharatı sonradan mı eklemişti?

Kokoreç kurtarmaz diye bıçakçı bilerek mi ekledi

yoksa tezgahta, önce cehennemden sonra kafesten en son bıçağın tezgahından geçip nihayetine neşelenmiş halaydaki dört çeyreğin sonuncusuna mı denk gelmişti?

O baharat olmasa yine koşa koşa adamın ağzına gelir miydi?

Dudak kenarında yağ izi, dudağın rengi kara, ortası çatlak.

Silmeye hacet gibi.