Yağmurun kutsamadığı bir şehirde
Islak zemini kirletiyor sarsak adımlarım
Yarım yarım ilerliyorum nahoş boşluğa
Büyüdüğüm ama tanıdık olmayan sokaklar var etrafımda
Camlarında renksiz Glayör dizili binalar
Ve çamaşır ipliğinde asılı anneler.
Ah güzelim, ev dediğin enkaz yutmuş heveslerini.
Böyle bir şey miydi gitmek?
Yoksa kalanın paranoyası mıydı bu mesafeler?
Sancılı bir gün doğumunda kefenliyorum bedeni olmayan çocukluğumu
Toprağı olmayan ormanlara yürüyorum
Önümde salkımlı perçemleriyle kadınlar koşuyor
Küfelerinde doğmamış çocuklarının kederleri taşıyor.
Sahipsiz kalmış memleketim.
Nerede sessizliği zikir edinmiş babam denilen adamlar?
Yol dedikleri melamet böyle bir şey miydi?
Yordamı bu muydu selametle ölmenin?
Dilsiz bir göçmenin özlemi gibi dizilmiş dağlar .
Yokuş yukarı sallanıyor yaşamaya olan hasretim.
Yüzü yüzüme benzer korkuluklar dikilmiş köyüme
Simasında asırlık yorgunluk
Ah güzelim, yolu yok türkülerine uzanmanın.
Issız bir ıslık tüttür çatlaklarına ağıt dolmuş dudaklarınla diyorum.
Böyle bir şey miydi büyümek?
Gör bak, tesellisi yok kendini kaybetmenin.
Ah güzelim, yolu yok baştan büyümenin.
Selametle.