Yönlerimiz vardır, yörüngelerin dar kalıplarında konumlarını alan yönlerimiz. Biçilmiş kalıplardan taşmaya meyilli tüm yönlerimize saygıyla...
Birbirimizi iten kutuplarımız var, birbirine kol kanat gererek birbirini saran kutuplarımız da var. Aynı yöne bakmıyoruz diye kızamam sana çünkü bilirim hiçbirimiz aynı sabahlara uyanmamışız. Pencerelerimiz aynı açıyla selamlamamış yeryüzünü, kapı eşiklerimiz denk değil birbirine...
Sen sonsuz beyazlıktaki minik kara lekeye dikmişsin gözünü, ben derin karanlıkta cılız bir beyazlık aramışım.
Aynı mevsimlerde yeşillenmemişiz, belli. Kimimiz isli kestaneyi sevmiş kimimiz salkım saçak vişneleri. Sen tarladaki onca bereketin içindeki ayrık otuna bilemişsin çakını, ben çorak arazide taşın kaskatı duruşuna saygı duymuşum.
Şimdi söyle bana, nasıl kızarım aynı yöne bakmıyoruz diye?
Bu çaresizlik de incitmesin seni, bir düğüm de benden olmasın o güzel boynuna.
Yönlerimiz var dedim defalarca. Böyle dedim diye sanma ki pusulam hep kuzeyi gösteriyor ve yine sanma ki dört yol ağzında bir bekçi bekliyor. Gözlerimizin günahları buluşursa bir köşebaşında o zaman, o zaman bile kızmam sana. Lütfen sen de hemen karanlığa çalma, karanlığı çağırma. Benim doğum lekem bile beyaz. Aklımın kıvrımlarında beni bulandırma.