Bazen kendime derim ki "Yüreğini tüketiyorsun." Ülkenin içine gömüldüğü adaletsizlik, eşitsizlik, laiklik karşıtlığı, kutuplaşmalar ve şimdi bir de ekonomik belirsizlikler, çözümsüzlükler üzerine düşündükçe zihnimin de tükendiğini hissediyorum. Hepsi beni aşan konular. Hele bir de komplo teorileri karşısında duyduğum çaresizlik tasvire gelmez.


Hepimiz kendi dertlerimize dalmışız. Küçücük dünyalarımız var, huzur geçim istiyoruz. Ülkeyi ve devleti oylarımızla emanet ettiğimiz yöneticilerimiz var diyoruz. Oysa Atatürk'ün çizdiği bilim, akıl, uygarlık temel ilkelerinden uzaklaştığımızı da fark ediyorum. O zaman aklıma şu ayet geliyor:


Şuara 3: "Onlar bu söze inanmadılar diye neredeyse kendini tüketeceksin."

Kehf 6. ayet de aynı şeyi söyler.


Peygamberimiz gibi, önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk de kendini tüketircesine bir ideale vermiştir. Bir yalnız adamdır Mustafa Kemal. Milletim demiştir. Çağdaş uygarlık, laiklik, devrimcilik, halkçılık demiştir. Tanrı'ya şükür bugün binlerce Mustafa Kemal var. O zaman şu ayet aklıma gelir:


Ankebut 69: "Bizim uğrumuzda elinden gelen çabayı gösterenlere gelince yollarımızı onlara elbette göstereceğiz."


Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarihin gördüğü en büyük insan olarak Hz Muhammed'i görüyordu. O da eşitlikçi, adaletli, barışçı bir devlet kurmak istemişti. Bugün bu ideal, Cumhuriyet gençlere emanet.


Sanırım Türkiye toplumunun tamamen gericiliğe düşmesini engelleyen bir geçmiş birikimi var. Halk 2000'li yıllara kadar radikal, gerici akım ve cemaatlerin yörüngesine girmemişti. Herkes kendi dini inancını, kimliğini sürdürüyor ve siyasi olarak da kendi dünya görüşüne göre özgürce tavır alıyordu. Bugün kutuplaşma var, gerici cemaatlere teslim olunmuş gibi görünüyor. Bunun geçici olduğunu sanıyor ve umuyorum. Biliyorum, Cumhuriyet gençlere emanet.


Tanrı bizi kitapsız bırakmasın. Okuyalım, aydınlanalım. Yüreğimizi tüketen durumlardan Tanrı'ya sığınalım.