Amerikan edebiyatı yazarlarından Henry David Thoreau’nun kaleme aldığı “Yürümek”, “Bir Kış Yürüyüşü” ve “Gece ve Ay Işığı” isimli üç denemeyi bir araya toplayan “Yürümek” adlı kitabını çok sevdiğim için sizlerle paylaşmak istedim. Ralph Waldo Emerson ve Thoreau’nun kurmuş olduğu “transandantalizm” (deneyüstücülük) akımı ile ilk olarak Emerson’un yazmış olduğu “Sağ Duyu” daha sonra da yine Thoreau’nun kaleminden çıkan “Walden” adlı eserinde tanıştım. Çevreci aktivist diyebileceğimiz bu iki yazar beni çok heyecanlandırmıştı, keza bu kitapta da aynı heyecanı ve huzuru yaşadım.
“İnsanı bir toplumun üyesinden çok Doğa’nın bir sakini ya da ayrılmaz bir parçası görmekle alakalı söyleyeceklerim.” cümlesiyle başlıyor kitap. Bir kişinin dinini, dilini, kültürünü, ırkını gözetmeksizin isimleşmemiş, materyallerle donatılmamış, saf ve temiz doğa içindeki insanı önemsediğini aslın ve hakikatin bu olduğunu savunuyor Thoreau. Yabanıl hayat arzusunu en derinden okuyucuya hissettiriyor ve doğanın her bir parçasını; her bir yaprak, taş, yıldız ve toprağı, yerden göğe gördüğü ne varsa kişileştiriyor, kent hayatından tamamen uzakta kendine bambaşka ütopik bir dünya kuruyor. Ütopik diyorum çünkü biz kentlilere, tuğlalaşmış dünyanın içinde yaşamaya alışanların dünyasına pek yabancı yazarın anlattıkları. Yürümek diye adlandırdığı yazıda doğa içinde geçirilen bir iki saatten bahsetmiyor “Annenizi, babanızı, kardeşlerinizi, karınızı, çocuklarınızı ve arkadaşlarınızı terk etmeye hazırsanız; borçlarınızı ödeyip vasiyetinizi hazırladıysanız, tüm işlerinizi yoluna koyduysanız ve artık özgür bir insansanız, o halde yürümeye hazırsınız demektir.” diyor. Ardından
“Yürüyüşçü artık Kilise, Devlet ve Halk dışındaki bir çeşit dördüncü kuvvet gibidir.” diye ekliyor. Genel anlamda kitap ve yazar hakkında fikrinizin oluştuğunu düşünüyor ve birkaç alıntıyla bunları güçlendirmek istiyorum.

“Emeğin nasırlı ellerinden ve güneş yanığı yüzünden uzakta, tüm gün yatakta yatıp kendini arınmış sanmak düpedüz kendini aldatmaktır.”

“Doğrusu on mil yarıçapındaki bir halkanın ya da öğleden sonra yapılan yürüyüşün sınırları içinde kalan manzaranın sunduğu imkanlarla, insan ömrünün yetmiş yılının sundukları arasında keşfedilmeyi bekleyen bir çeşit uyum söz konusudur.”

“Tanıklık ettiğim her günbatımı, güneşin battığı yer kadar uzak ve o batış kadar zarif olan Batı’ya gitme isteği uyandırır içimde. Sanki güneş her gün batıya göç etmek için doğmakta ve onu takip etmemiz için bizi kışkırtmaktadır.”

“Bir şeye dışarıdan bakıldığında ne kadar kasvetliyse ruhum o kadar coşar. Bana okyanustan, çölden, ya da yaban doğadan haber verin!”

“İşte geniş gövdeli, vahşi ve yüce Doğa anamız tüm ihtişamıyla yavrularını büyüleyen bir leopar gibi öylece uzanıyor; ve bizler onun sütünden çok erken kesilip toplumun ellerine bırakılıyoruz, bir İngiliz soyluluğundan ve hantal bir ilerlemeye yazgılı bir medeniyetten fazlasını elde edemeden çoğaldıkça çoğalan ve insanların birbiriyle etkileşmesinden ibaret olan o kültüre teslim ediyoruz.”

“Orman denen şu doğal şehirler olmasa, insan yaşamı ne olurdu bir düşünsenize? Dağların tepelerinden kusursuzca biçilmiş çimenlikler gibi görünen bu gür otlar arasında yürümeyelim de ne yapalım?”

“Dağ baştankaraları ve sıvacı kuşları devlet adamlarından ve filozoflardan daha ilham verici topluluklardır, yine de dönüp dolaşıp bu ikinci, pespaye yoldaşlarımıza gideriz.”

“Her ne kadar yıllık takvimlerde kış mevsimini sulu sepken yağan kara ve rüzgâra göğüs gererek cüppesini kendine kalkan yapan yaşlı adam figürüyle tasvir edilse de, biz onu neşeli bir ormancı ve en az yaz kadar tasasız, sıcakkanlı bir genç olarak hayal ediyoruz.”

“Ay Işığı eşliğinde yürüyen şair düşüncelerinde, ayın etkisinde kalmış bir meddücezirin yaşandığının bilincindedir. Ben bu meddücezirle zihnimi oyalayan gündelik şeyleri ayrı tutmaya çalışacağım. Sesimi ulaştırabildiğim insanları, düşüncelerimi gün ışığı standartlarıyla yargılamamaları ve onlara gecenin içinden seslendiğimi fark etmeye çabalamaları konusunda uyarmak istiyorum. Her şey nereden baktığınıza bağlıdır.”

Daha yazmadığım ama altını çizdiğim ve sürekli okuyacağım kısımlar var ama bu kadarı yeterli sanırım. Okurken ormanda gezindiğimi ve esen rüzgârın yüzüme çarptığını Thoreau’nun yaptığı güçlü ve arzulu tasvirleriyle en derinden hissettim. Ben keyifle okudum, size de özgür ve huzurlu okumalar dilerim.