Uzun bir otobüs yolculuğunun ardından sabah saatlerinde Antepteydim. Sokakta yürürken hangi renk olduğuna ve isimlerine dikkat ettiğim apartmanlara bu kez çatlak var mı ne kadar hasar almış diye bakındım. Köşeyi dönüp apartmanımıza ulaştığımda oldukça sessizdi, her zaman asansör ile çıkardım ama bu sefer merdivenlere yöneldim. Basamakları çıktıkça aydınlanıyordu katlar. Ama yine de önümü görmekte zorlanıyordum tedirgin bir şekilde çıktım dördüncü kata. Komşularım gelmiş olmalıydı ayakkabıları duruyordu kapının önünde. Evime girerken hiç böyle tedirgin olmamıştım. Ayaklarım şişmişti, çizmelerimi çıkarmakta zorlandım. Çok yorgundum ama temizlik yapmalıydım. O gecenin dağınıklığını toparladım. Sonrasında komşumu arayıp dışarıya yürüyüşe çıkmayı teklif ettim. Çünkü yalnızlığımızın yüklerini hafifletmeye yarar diye düşünmüştüm. Gece nasılsa yüzleşmek zorunda kalacaktık birçok şeyle. Yürüyüş, yemek ve kahve… Eve dönme vakti. Bu satırları yazarken uyumaktan korkuyorum. Ben bu satırları yazarken yatağıma girdiğimde o anı yeniden yaşamaktan korkuyorum. Ben bedenimin yorgunluğuna rağmen o yatağa uzanıp nefessiz kalmaktan korkuyorum. Gecenin sessizliğinde kalp atışlarımı duyarken , göz kapaklarım ağırlaşıyor tıpkı kalbime olanlar gibi. Ne kadar güç olursa olsun zaman akıyor. Sabah beni bekleyen öğrencilerim var. Ne kadar dayanabilirim bilmiyorum. Nasıl uyuyabilirim? Uyumak mümkün olmalı! Uykuya dalmak ya da uyuyakalmak …