ne yapsa bilmiyor zavallı. denenmişleri yine deneyerek, yazılmışları yine yazarak bir yere varacağını sanıyor. oturmuşsa bi' de kıyıda, aman hiç zahmette bulunup kalkmıyor. birkaç buhranı bahane ediyor. altı bazen dolu bazen boş çıkıyor. ara sıra ağzından uyduruk bir söz kaçırıyor: kaygı. yok. itiraz edince bir de nasıl enerjiyle dolup taşıyor. bile bile aynı nehirde boğulmayacak mıyız, diyor. kimse buna katılmıyor. bile bile gerçekleşmeyecek hayaller kurmayacak mıyız, diyor. e, tabii. aynıyla karşılaşıyor. kaygı duymuyormuş(!). cık cıklanıyor.

bir şeyi bekliyor. bir şeyleri daha bekliyor. biriyle yetinemeyeceğini sanıyor hiçlikte. farkında olarak açlığının, tıka basa bir ölümü müthiş bir karın tokluğuna tercih ediyor. obur. övünüyor. yedi büyük günahın şemsiyesi altında sevaplara karşı kupkuru duruyor. içinin bir tek sırılsıklam oluşuyla nasıl mest oluyor... hasta olduğunu kabul ediyor. kibriyle bunu da normalleştirecektir. fakat bir kusuru var ki kendi normalini insanları da öyle kabul eder diye varsayıyor. günahların hayatını bu yüzden mutluluk diye adlandırmakta. tüm insanlarının etrafından ayrılacağını, lüzumsuz, nafile yolda olacağını pek idrak edememekte. haklıdır da... başlıca sebebi değil ki yalnız kalmanın. kimse kimseyi günahları için elemiyor bir tek.

farklıdır o. tek sevdiği, tek tamamiyle sevilmeyen, tek övülmeyi hak eden özelliğiydi. en çok da ona yanıyor. ihtiraslar yarım kalınca bir direğe dayalı tüttürür. beklentileri karşılamayınca bir gece uyumaz. ama farklılığı gün yüzüne çıkana dek, mezara dek...

farklıyız diye bir çatı altına da mı sığamadık zahid? kabul etmedi insanlarımız bizi oksijeninde. biz hep zehirli gaz. biz hep lambaları söndürebilecek risk. halbuki biz, bir fırsat verseler, dibine bile ışıyan mum olurduk.

yazık edeceksin bize.

hayır isteteceksin.

hayırlısı...

efsane dediğin buydu zahid.

benim kalbimle uğraşırken kullandığın hiciv sana daha çok yakışıyor.

hayrın da şerrin de hazretlerinden geldiğine inanıyorsun. o zaman hayırlısını istediğinde onun geleceğine olan inancın uçurmuyor mu seni yükseklerden?

bir gün tepetaklak düş zahid.

şerri kabul etmiş, şerri yaşıyorum.

ama sen şerre inanmadan, hayırlısını da yaşarsın zahid.

beğenmezsin, burun kıvırırsın bana.

gücenmem.

ama alınıyorum düşlerime öyle yaptığında.

zahid, you can decry me.

zahid, however, don't decry us.

gel gör ki biz gün yüzüne çıkamadan öleceğiz.