Bizi içine hapseden o ölümsüz varlık… İnsanoğlunun anlayamadığı ama anlamlandırma çabası uğruna ömrünü harcadığı zaman... Ne çok söz söylenmiştir uğruna. Alışmak mıydı zaman, kabullenmek mi? Nefret ve sevgi arasında geçen bekleme evresiydi belki de bu. SorguIamayı bırakınca anladım zamanı. "Yaşa." diyordu. "Hayat önüne ne çıkarırsa çıkarsın devam et yoluna ve yetiş bana."

Namümkün istekleri vardı zamanın. İnsan olduğumuzu unutuyordu sanki. Bu yüzden ağlıyorduk. Yalvarıyorduk zamana. "Bekle beni, yoruldum, yapamıyorum." diye. O yaşamaya kıyamadığımız anlarda özellikle "Dur, lütfen dur!" dedik zamana. Sanki biz ona yetişebilmişiz gibi, onun isteklerini görebilmişiz gibi... Ve burada kaybettik. Çünkü zaman sağır, kör ve korkmuş bir çocuk gibi hızlıca koşuyordu sadece. Bizi bekleyemez, duyamaz ve göremezdi. Sarılabilsek ve sevebilsek onu... Belki zamanın da her insan gibi sıradan bir isteği vardı: Yanımda koş, beni bırakma ve sarıl bana. Oysaki çok oldu zamandan uzaklaşalı. İnsanoğlu dünyevi isteklerinin, zevklerinin peşinden koşarken unuttu onu ve bencilce zamanın geri dönüp durmasını istedi.


Zamana yetişmeye çalışırken unuttum insanları. Ona sarılmak için en büyük bencillikleri de insanlara karşı yaptım. Zamanın intikamını almak istercesine… Ve öfkeyi gördüm insanların yüzlerinde. Aşklarının nefrete dönüşmesini izledim. Ne olursa olsun sevemiyordu insanlar. Beklentileri, tek taraflı istekleri vardı ve yüzlerine taktıkları maskelerle hep yalan söylüyorlardı -en yakınlarına bile-. İşte bu yüzden yarım kalmış bir hayat bırakarak yok olup gidiyorlardı.


Evet, sonsuza kadar yok olacak zamanı sevemeyen insanlar... Bir gün beşeri dünyanın sonu geldiğinde geriye bir zaman kalacak bir de dünyanın anlayamadığı insanlar… Yok etmeye, sindirmeye çalıştığı insanlar ve ben o zaman huzura erişmiş olacağım, zamana karışıp özlerken yok olan insanları, bu sefer asla dönemeyeceklerini anlayacağım ve o gün zamanın bir parçasını çalıp zamandan ve ona eşlik etmeyi başarabilmiş insanlardan ayrılırken insanoğlunun son isteğini gerçekleştirip, durup geriye bakacağım. Özlemle, nefretle, aşkIa... Ve devam etmemi arzulayan zamanın da öfkesiyle yok olacağım.


Ben bunun için varım, kimsenin sevmediği -zamanın bile- ve sevemeyeceği ben. Çünkü sadece insanlar değil, zaman da anlayamayacak beni onu bırakıp yok olduğumda. Unutacak ona koşup sarılmak için tüm insanları bıraktığımı ve insanlar göremeyecek onların son isteklerini gerçekleştirmek için zamanı bırakıp geriye baktığımı. İşte her şeyin suçlusu ben, anlamsız olanım. Çünkü zamanı, Tanrı’yı ve insanları aynı anda sevmek sonsuz aşk gerektirir ve yüzyıllardır inkar edilen aşk anlamsızdır. Ben saf aşkım.