Zaman, ne de önemlidir insan için. İnsan geçmişin satırlarında, ilmek ilmek örülen hatıralarda dolaştığında, “yitirilen her güzellik” olur zaman. Sevgilinin gözlerine yansıyan ilk akis, ilk öpücük ve belki de son olur, acıtır.


Bunca seneler usulca dürülmüştür zaman, kendisine emredildiği gibi. Sessizce durup düşünmek vakti geldiğinde, gözlerin ıslaklığına şahit olan ağlama duvarı olur. O an kısacık bir andır, şimdidir ve tazedir; gelecekte hatırlanmaya değer, acının kulaklara hasreti fısıldadığı kısa bir an; insan geçmişin güzelliğine mi yoksa şimdinin yitimine mi üzülmelidir bilemez.


Söz konusu zamanı anımsamak olunca akıl değil kalp yorulur. İnsan, bilmeden zor sorularla cebelleşir. Nedir insanı böylesine üzen? Mesela bozkırın orta yerinde kendini bulduğu o öğlen sıcağı yahut yıldızların ezgileriyle sarhoş olduğu geceyi anımsamak, insanı neden bu kadar yıpratır? Çarşılara, sokaklara, meydanlara ve dahi en kötü günlerden izler taşıyan mekânlara gizlice saklanan ve özümüzden olan o değerli, o bir evladı özler gibi zuhur eden keskin acının sırrı hangi kökten ileri gelmektedir? Yürek burkan özlemlerin ardında, bunca meşakkati haiz sorular arasında insan, düşe kalka ölüme doğru seyreylediği yetmezmiş gibi derin bir sızı ve iç çekişin karanlığına süzülüverir.


Öyle bir karanlıktadır ki insan, sorular vuzuha kavuşmak ister iştahla. Yerküre döner, semadan nice dönüşler dökülür; tüm cevaplar dönüşlerin özüne işaret eder: Kimisi yok oluş der, kimisi de ölüm. Ben diyen can, “o” olur, “o”ndan bir parça olur. Usul usul akan zaman değil, sensin, denilir o an. İnsan, esir olduğu bir kabulleniş halindedir; kendisine dair tüm muammaları, kendisinde keşfeder. O vakit ansızın farkına varır: Özlemleri acı kılan, tüm korkuların babası ölümdür. Ölüm, her varlığın öz vicdanına esen soğuk yel, kasıp kavuran yüce efendi ve özbeöz düşman! İliklerimize kadar titreten ve farkına vardıran yüce haberdir o! Bir gün her şeyin biteceğinin soğuk ifadesiyle dikilir, tebessüm eder ve müşfikçe kalan zamanı bizlere ikram eder.


İşte o “an” derin uykudan uyandırılış ne kadar acı da olsa zamanın arafında oturup düşünmeli, şimdiyi böylesi güzelleştiren bir ölümün varlığına içten içe şükretmesini de bilmeli.