ait olmak ya da olmamak. içimden, tüm dünyaya ırmaklar gibi akan ışıklar, yüksek sesler, kahkahalar, devamlı bir sallantı hali… kendi dünyasını taşıyamaması insanın.

tam ortasındaydım hayatın dün gece. çırılçıplak, soyunmuştum. ruhani bir soyunuş bu, evet. müziğe soyunmak. ruhunu açmak ona, en ücralarını tatmak. melodilerin tüm hücrelerinde dans etmesi, sallanmak. başka hiçbir şey yokmuş gibi, sadece sallanmak.

evet, gece’deydim.

tam içinde.

hayatımın en mutlu anıydı, biliyordum. yalnızca ben, ve bir avuç ceset. sallanan ölüler, parlak ışıklar, müzik fırtınası.. ait olduğum yerdeydim, hayatın tam içinde. yanımda en sevdiklerimle…

gözlerimi kapattım, başımı tavana doğru kaldırdım ve gülümsedim. ‘’yaşamak.’’ dedim.

bu olmalıydı yaşamak. orada olmak, bir olmak.

evet, ben yaşıyordum. henüz yirmilerine varmadan, ben, şu aciz ruhum, sallanıyordum. kollarım, bacaklarım, tüm uzuvlarım… tamamen başı ve sonuydum zamanın.

acıyı da tanıdım gece’de, güzü de.

hepsi dün gece oldu.

yeni baştan yarattım karanlığımı, hataların en güzelini yaptım.

ben ve bir avuç ceset…

tanrıya doğru tırmanıyorduk kirli merdivenlerin üzerinde, gölgelerimiz bile yoktu artık peşimizde. yalnızca müzik. zihnimde sürekli tekrar eden o melodi, kalbimi hipodromda yarıştıran, sert, sarsıcı, öfkeli bir müzik.

ellerimi havaya kaldırdım, disko topuna dönüştü bedenim göğe doğru yükselirken. tüm mezarlığı aydınlattım ışığımla.

sahadaydım, oradaydım, bir melek gibi yükselirken vücudum.

sallanıyordum, diğerleri gibi.

oradaydım.

zamanın başında, ve sonunda.

yaşıyordum.

daha önce hiç yaşamadığım gibi.

asi. ve parlak.