Zamanlama hatası yapmak konusunda üstün bir başarı göstermemle tanınırım. Başıma gelenlerin yarısından fazlası bu yüzden gelmiştir. Aynı zamanda bela paratoneri gibi adamım, bir şekilde belayı üzerime çekmeyi başarırım. Kıvırcık saçlı kızla son bir anımı daha anlatıp bu konuyu tamamen kapatmak istiyorum. Bu arada üç yazıdır. Kıvırcık saçlı kız diyorum. Bu da kullanıcılarının çoğunun otuz yaş üstü olan, sohbet sitesi kullanıcı adı gibi oldu. Yapacak bir şey yok. Çok kafa ütülemeden teferruatı atlayarak konuya gireyim. 


İlişkimiz de her şey yoluna girmiş. Birbirimizi iyice tanımışız. Eteğimizdeki taşların hepsi dökülmüş. Kısaca artık ne mal olduğumuzu ikimiz de biliyoruz. Bence ilk dönemini atlamak için bir tuş olsa hiç fena olmaz. 


Her şey çok iyi gidiyordu. Hayatımda da ufak tefek sıkıntılar dışında büyük bir sorunumun olmadığı bir dönemdi. Şimdi şöyle bir dönüp bakıyorum da hayatımın en iyi dönemiymiş. Eğer ayakları yere pek basmayan bir adamsanız ve hayatınızda aklı başında mantıklı kararlar alan bir kadın varsa, o zaman hayat yaşanabilir bir yer oluyor. 


Zaman ikimiz için de güzel bir şekilde akarken, baktım bunun doğum günü yaklaşıyor. Ben de organizasyon yeteneği kendine göre gelişmiş biri olarak “hadi Ahmet yap şovunu da görsün“ dedim. 


Bizim ekibi toplayıp, konuyu anlattım. Efsane bir şey yapmak istiyorum. Ortada dönen fikirleri bir gör, hepimiz havada uçuyoruz. “Tamam beyler sakin olun, ilk önce bir bütçe hesaplaması yapalım." dedim. Bütçeyi bir hesapladık, yemin ediyorum. Benim bütçeyle anca bir pasta iyi kötü bir hediye alabiliyoruz. Doğruyu söylemek gerekirse o da böyle gösterişli şeyleri sevmezdi. Küçük ve anlamlı bir hediye ile de çok mutlu olurdu. 


Bir şeyi kafaya koyduysam kesinlikle yapmak gibi bir huyum vardır. Hayatı pilavdan dönenin kaşığı kırılsın mantığı ile yaşayan bir herif olduğum için sonunu genelde pek düşünmem, nasıl olsa kervan yolda bir şekilde düzülür dedikten sonra ufaktan planları yapmaya başladım.  


Bak aklıma gelen ilk plan şöyleydi, bunu maça götüreyim. Karşı tribünde “doğum günün kutlu olsun hayatım” pankartı açtırsam mı diye düşünürken. Bizim ekipten Sedat “yok artık oğlum o kadar da saçmalama, evlilik teklifi mi yapıyorsun, yapalım düzgün bir şey arkadaş arasında olsun bitsin” dedi. Ben de “haklısın birader” diyerek konuyu kapattım. Düşünün yani benim planların her biri birbirinden saçma, Allah'tan ekipte aklı başında biri vardı da paçayı kurtardık.


İşi ufaktan organize etmeyi başladım. Bütçe işini de sağdan soldan aldığım ufak tefek borçlarla çözdükten sonra işe koyulduk. 


Bu arada hiç söylemedim. Ben iletişim fakültesinde okudum. Okulda öğrenciler sektöre hazırlansın diye reklamcılık kulübü kurmuşlardı. Kulübün de kendine göre ufak bir stüdyosu vardı. Elimdeki bütün ücretsiz imkan ve olanaklardan ekstra fazla yararlanmam gerektiğinin farkındaydım. Kulüp başkanını da çekim stüdyosunu kullanmak için kafaya alınca, bunun arkadaşlarını stüdyoya çağırıp videoya almaya başladım. Kafadaki plan şöyle. Doğum günü akşamı bir yerden, bir tane projeksiyon cihazı çözeceğim ve buna çektiğimiz videoları izleteceğim. Şimdi böyle söyleyince size boş bir fikir gibi gelebilir ama o dönem böyle şeyler pek yoktu. Olanlar da bu kadar prodüksiyonlu değildi. Video işini de kurgu dahil iki gün içinde halledip cebe attım. 


Mekan işi içinde birkaç yere bakıyorduk, ama fiyatlar bizim bütçeyi zorluyordu. Mehmet Ali ile gittiğimiz üçüncü mekandan çıkarken, Mehmet Ali ”Olmadı evde yapalım, bütçeyi fazla zorlamamış oluruz.” dedi. Biraz düşündükten sonra bu karar mantıklı geliyordu. Ama bizim doğum günü yapacağımız tek ev, Sedat’ın eviydi. Orası da tabiri caizse hayvan bağlasan durmaz. Evi üç gün çamaşır suyuna yatırıp bekletsek yine o evi adam edemeyiz öyle bir yer. "Listedeki son mekana da gidelim de sonrasını düşünürüz." dedim. Mekana gittik, orası da ortamla aynı fiyatı verdi. Burası ise tam benim istediğim gibi bir yerde. Çünkü ikici katı vardı. Baktım olacak gibi değil. O ara önümde duran mekanın menüsü dikkatimi çekti... Ufaktan da göz gezdirince çok da iyi olmadığını fark ettim. Kafamın içinde bir anda şimşekler çakmaya başladı. Adama “abi senin menü iyi hoş güzel de sanki pek göze hitap etmiyor. Kullanılan renkler de mekanın imajını yansıtmıyor” dedim. Mehmet Ali de konuyu çakınca beraber adamın ağzından burnundan girmeye başladık. Adam "galiba haklısınız ya bende değiştirmeyi düşünüyorum" dedi. “Abi biz reklamcılık öğrencisiyiz. İstersen seni tasarım işini ücretsiz çözeriz.” dedim. Adam “nasıl olacak. “dedi. “Abi sen iki saatliğine bize üst katı kirala o işi oldu bil” dedim. Adam şöyle bir düşündü. Yüzünü okşadı. “tamam” dedi. Mekan işini de ilk içecekler dahil ücretsiz halletmiş olduk.


Resmen Türkiye’nin 2008’deki Çek cumhuriyeti maçında oynadığı gibi oynuyorum. Geride olabiliriz. Fakat vazgeçmek asla yok. O maçı iyi izleyin. O maçta sadece sıradan bir geri dönüş yoktur. O maçta her şeyiyle inanmış bir takım vardır. Yani o geri dönüş bir tesadüf değildir. Yeterince inanırsan her şey olabilir. Tam da öyle bir inanmışlık süreci içinde bu işe dört koldan sarılmıştım.


Eksik bir şey kalmasın diye çocukları toplanıp ufaktan bir Z raporu aldık. Baktık eksik bir şey kalmamış. Bütün organizasyon tamam, yapılması gereken tek şey o günü beklemek. Her şeyi çok detaylı yazıp konuyu gereksiz bir şekilde uzatmak istemiyorum. Tam çaylarımızı yudumluyoruz. Ben bizimkilere “Beyler bir yerde eksik bir şey yapıyoruz, benim içimde bir sıkıntı var“ dedim. Sedat bana dönerek “Ben senin tanıdığım günden beri, senin içinde hep bir sıkıntı var” dedi. Yani herif haklıydı. "Boşa kuruntu yapıyorum” diyerek konuyu geçiştirdim. Aklıma sokayım. Düşünsene be adam nerede hata yapıyorsun değil mi. Biraz şu saksıyı çalıştır, kolaya kaçma, ama yok illa yokuş aşağı boşa alınmış araba gibi gideceksin...


Bu arada bir tane de kemancı ayarladım. O da şöyle oldu. Bizim İrem’in tanıdığı, keman çalan bir elaman vardı. Çocukla buluştuk bir fiyat yerdi. Benim bir aylık bursa tekabül ediyor. Fiyatı duyunca Sedat bana baktı ben Sedat'a baktım. Buna dönerek “senin hiç profesyonel bir parça kaydın var mı ?” diye sordum. Çocuk “ yok ama olsa çok iyi olur” dedi. Duymak istediğim yanıt, tam olarak buydu. Bir anda çocuğa “overlokcu makinesi ayağına geldi kardeşim” dedim. Eleman bir an duraklayıp “nasıl yani” dedi. Şöyle olacak güzel kardeşim “bizim fakültenin radyosunda bir kayıt stüdyosu var. Orada sana istersen kayıt alabiliriz” dedim. Elamanın yüzünde bir anda gülücükler açmaya başladı. Sanırsın ben dünyaca ünlü bir aranjörüm de çocukta o günü bekleyen bir müzisyen gibi bir hava oluştu. Büyük bir sevinçle “sen ne istiyorsan yaparız” dedi. “birader sen şu gün, şu saatte, şu mekanda ol, gerisi bende karışma” dedim. Mekandan çıktık, yürürken Sedat düşünceli düşünceli “o işi nasıl halledeceksin” dedi. Ben de “o gün gelsin düşünürüz. Sen şu ana odaklan, boş ver.” dedim. Ona verdiğim sözü tuttum ve kaydı aldım. Bayağı da iyi oldu. Belki onu başka bir zaman anlatırım.


Doğum gününün sabahı bizim her zaman takıldığımız kahveye giderek, kahvecinin maç izletmek için kullandığı projeksiyon cihazını almak için ikna çalışmalarına başladım. Kahveci Sezai de Nuh diyor peygamber demiyor. Yok neymiş efendim. Ekmek teknem başına bir şey gelirse ne yaparım. “Abi diyorum sen bana güven iki saat kullanıp getireceğim.” "Yok" diyor. Baktım olmuyor. Genç aşık kartını kullanmaya karar verdim. Bak belli bir yaş üstüne “abi şöyle aşığım böyle seviyorum, şu genç kardeşin manitasına yapmasın mı şeklini, yap bir güzellik deyince” hiçbir teklifi geri çevirmiyorlar. İsteyen varsa deneyebilir. Ben bu güne kadar hiç tutmadığını görmedim. 


Akşam olunca, benimkiyle çarşıda buluştuk. Bunu aldım. Mekana doğru yürüyoruz. Bir gör içimde nasıl bir sevinç var, çünkü benden hayatta böyle bir şey beklemeyeceğinin farkındayım. Mekana gittik. Bu bir şaşırdı bir şaşırdı. Ne yalan söyleyeyim bende öyle tepki vermesini beklemiyordum. Bir yandan keman çalıyor. Bir yandan herkes bunun doğum günü kutluyor. Sarılmalar gülüşmeler falan filan derken doğum gününü kutladık bitti. 


Mekandan çıktık yürüyoruz. Bana dönerek “ her şey için çok teşekkür ederim. Bunu hayatım boyunca unutmayacağım” dedi. Bende dünya rekorunu bir kere daha legale etmiş Usain Bolt misali tebrikleri kabul ediyorum. “Böyle bir şeyi sadece sen başarabilirdin” dedi. Ben de “istersen abartma” diyorum. “ yok yok böyle bir şeyi anca sen yapabilirdin. Başka biri böyle bir şeyi asla yapamazdı. Çünkü benim doğum günüm, bu ay değil. gelecek ay.” dedi. O an beynimden vurulmuşa döndüm. İlk tepkim “ne, gerçekten mi?” “ama yinede çok teşekkür ederim. Her şey çok güzeldi.” dedi. ve konuyu kapattık.


Lan hadi ben dallama bir adamın, bir tane arkadaşı da bu kızın doğum günü şu gün demedi. İçimdeki sıkıntının sebebi buymuş. Çünkü bir yerde hata yaptığımın farkındaydım. Ve atlaya atlaya en önemli şeyi atlamışım. Sürprizi görünce kendi kendime bu kız niye bu kadar şaşırdı demiştim. Şaşırır tabi kızın olmayan doğum gününü kutlamışız. 


Bitti.