Yararlı bir çalıntıdan bahsediyordu. Her taraftan kazanıldığı sanılan bir çalıntı. Bilen bir taraf vardı, hediyesinin doğru verilmiş olduğuna sonsuz bir veri deyişi ile inanıyordu, başka çıkar yolu olamazdı, 303 numaralı kapı arkasındaki yangın merdiveni değildi ki bu arandığında çekip gidilsin oralardan.
Ortada binlerce ihtimal olmasına rağmen onun yaşantısı ve bir o kadar benzer hayali bir arada kesişmişti, kurtulamıyordu. Kendi yok oluşuna çekiyordu güçlü sandığımız taraf. Sahi, sanılan doğru mu ki gerçek inançlı kılınsın isteniyordu. Gerçi bunun bir önemi yoktu artık, bir taraf kaybolmuştu kendi acemiliğinde, diğer tarafsa çektiği sonsuzluk ıstırabında deforme ediliyordu. Gitmeler coğrafyasında birbirlerini arıyorlar hala. Uzaydaki çocuk unutulmuş. Yeni bilgiler öğrenmek bir yana, eski bilinenler dahi unutulmuş. Oğuz da böyle anlatıyor tüm unuttuklarını, geçen söyledi: kendi arzuhalinde kimsenin gözünde anlattıklarının yansımasını göremiyormuş.
Nasıl öğretebilirdim ki daha başka anlatır mısın sen de?
Benim bilemediğim bu sistem içinde çocuklar yaşlanırken ben hangi cehennemdeydim acaba?