Kasvetli katmanlardan sıyrılmaya çalışırken düşüyorum yorgunluğun arka bahçesine. Çetrefilli mütarekeden sağ çıktığıma dair şüphelerim her geçen gün artıyor. Hikayesi yarım kalmış toprağımın çürümeye yüz tutmuş mahsuller için direnişi canımı yakıyor. Bağrımdan fışkıran çığlığa aldırmadan kaç gün devirdim bilemiyorum. Kalemi büründüğü sessizlikten ayırmaya geldiğim de fark ediyorum ücrasında yaşayanın çaresiz bekleyişini.


Mesafeler bu kadar göz büyütmezdi eskiden, diyorum hangi düşüncedir o seni ters istikamette oyalayan?

Tutarsızlık şehrinde boğulmuş kalabalıkların arasında bedenlerinden önce dilleri ezilip büzülen insanlar görüyorum. Samimiyetten yoksun silüetlerin çıkarları uğruna ortaya koydukları ödüllük tiratlar karşısında artık şaşırmıyorum. Mimiksiz sıfatların bakışlarındaki o anlamını yitirmiş donuk gözleri eskisi kadar hüzünlendirmiyor beni. Öyle ki ne zaman içtenliğe sarmalanmış hareli bir yaklaşıma rastlayacak olsam kalbimin derbendinde tetikte bekliyorum. Hangi boşluğu kapatmam gerektiğini hesaplıyorum. Aklamaya çalıştığım her düşünce bir "öteki"nin varlığı ile sarsılıyor. Tamamlanmamış işlerin getirdiği zan ve sanrılar dökülüyor öfkemin denizine. Vaktin esrarengiz tınısında raks ediyor kıyıya vuran yalnızlığım.


“O kadar anlaşılmamışsın ki bu yüzdendir anlayabilmek için verdiğin onca çaba.” diye hatırlatıyorum kendime. Zihnimde katranlaşmış ağırlığı temize çekecek o anlayışa nasıl ihtiyaç duyuyorum bir bilsen... Anlayabilmek için verdiğim mücadelenin bir sayfasını anlaşılabilmek adına sarf etmek isterdim esasında. Kasımpatı mezarlığında solmaya yüz tutmuş yorgun kalbim belki beraatini kazanırdı parçalanmış tüm hislerinden. Ne olur beni anla, zemheriyi andırır çatıklığım kendi mahvıma imrenişimden. Çeperlerimde suçluluk zindanlarında doğranan kanlar birikiyor. 

Duygudar alanların getirdiği kilit altı dünler beni tüketiyor. Bu çağın yalanlarla örülmüş sarmaşığı beni gizde avlıyor; yabancılaşıyorum… 


Sandığım yerden sınandığım günler tecrübemin gergefinde hâlâ. Öğretilerini bir ömür mesken edineceğim bıçaklarıyla dolu Sisifos’un kamburuna talip sırtım. Kelamı deminden ayırmadan önce ipe sermeliyim mazinin getirilerini. Gerçek içinde her zaman kekremsi bir tat barındırır, mesele onu tereddüt etmeden yudumlayabilmektedir en nihayetinde diyorum sağ elimle sol omzumu bir iç çekişle sıvazlarken... 

Yorgunluğuma delilim, cesaretime kefilim şu yastığını ıslattığım gecedir en büyük savunucusu şu tarumar serkeşin. 


Mizacıma işlenen kavrulmaktır, narın son savruluşuna kadar çabalamaktır ümitsiz merhaleye gönül vermeden…

Yorgunluğuma çare var mıdır bilemiyorum ama yaralarımın şifasının kendi içinde yaşadığını görüyorum. 

Zıddı ile beraber olan kaim elbet gösterecektir derinini.


Ne demişti canım Yunus:


“Bir ben vardır benden içeri."