İsmi olmazmış ölenlerin,

Denizlerin,

Merhamet edenlerin,

Şefkat verenlerin,

Bir acı yüreğe tatlı sürenlerin,

Adı olmazmış kimsesiz, kimselerin...


Merhamet, bir meyve gibi,

Sabırla olgunlaşır,

Dalından bükülürmüş.

Şefkat dal dal,

Yaprak yaprak,

Günü gelince dökülürmüş.

Bir fırtına bilmezmiş,

Söktüğü gövde gövde ağaçları,

Yangınlar bilmez kimi yaktığını,

Bir esinti, bir rüzgar,

Sormazmış kime estiğini...


Bu dünyanın bir adı var,

Bilmezmiş dünya,

Ne geleni,

Ne gideni,

Bu gökler,

Bu bulutlu gökler,

Bilmez hangi tarlayı ıslattığını,

Mevsimler, ah şu mevsimler,

Kimi öldürdüğünü...


Meyhanelere uzanan karanlık sokaklar,

Sormazmış, sallana sallana yürüyene,

Ne derdini, ne kederini,

Anlatmazmış,

Ne bildiğini, ne bilmediğini.

Kim bilir, kim bilir, kimler geçti de gitti?


Aşık bilmezmiş, aşkın nedenini,

Denizlere açılmış bir gemi nereye gittiğini,

Sahi bir gemiden farkı ne şu benliğimin,

Sahi şu kara sokaktan,

Sahi şu dökülen yapraktan,

Ne farkımız kaldı, bu fani dünyadan ?


İnsan! İnsan!

Bilmez nereden geldiğini,

Nereye gittiğini,

Ne yolunu bilir insan,

Ne izini,

Ne atasını tanır insan,

Ne kendini,

Bilmezmiş insan kendini,

İnsan, ah zavallı insan,

Bilmeden bir şeyi,

Öylece geldi,

Öylece gitti...