"Bir gün bi' kadın indi göklerden

Bir ağıt bıraktı tekrar çıktı göklere

Bu kadın ne Meryem'di, ne Havva

Elinde kararan bir aynayla

Hiçbir sebep yokken, ansızın ağlardı."


Kışın son sıcak akşamı.

27 Eylül 2022, Eskişehir

/Zehrim kalbimi aştı

Ordan soğuk Asya'ya, sakin Hint akşamlarına, savaş sonrası tozlu bir Ortadoğu yatağına

Dağıldıkça dağıldı.

Sevgilim, sözün kanundu burda,

Ve özüm vehametin rahmetinde

Sevdim sizi, gördüm soğuktan kanayan ellerinizi, hiç silah tutmamışcasına, canıma kast etmemişcesine, öpüştük; katil umarsızlığında, konforlu bataklığınızda.

Ama nerde olsa bulurum o felaketi, tellalı olmak yegane kâderim. Övüncüyüm, kabilin. Şefkatim yangındır, şevkim yaralı bir hayvandan farksız.

Devletim, haftalık bir imzayla koruyor şimdilik beni, ne şahane ama!

Taşkınlık dehlizinde kısır bir mayhoşluğa evrilmiş şaşkın bir balığım. Yetmiyor bana o çoktan aza tamah eden geçen zaman, mâbedimi çevreleyen çamaşır suyuna yatırdığım yalanlar.

Nasıl gelmiştik bu hale?

En doyumsuz temas, benimle iblisim arasında, çöp dolu ağzım, boğazımdan geçen mahvoluş meyvesi nasıl lezzetli ve acı. Dünyanın bütün sabahlarını toplayıp güneşimi batırdım. Bir daha aydınlanmayacak; O çatlak, balçıkla sıvandı!

Ellerim nereye değse bir mayın tarlasının en candan barutu oluveriyor. Kül kokuyor ellerim kül kokuyor. Annem kirli de seviyor artık beni ama o çok sevdiğim mayfa filmleri artık hiç romantik değil.

Ey ruhum,

Yüce aşkım,

Sevgili annem,

Parçalanmış sanatım;

Ellerimi verin!

Verin ki yazabilirim tekrar, dünyanın tüm üzgün çocuklarına, kenar mahallenin merdiven altında doğamamış piçlerine, saçlarını yiyen ve eceline azan orospularına.

Ve tekrar geriverin beni elalem çarmıhınıza, ne kadar yetebileceksem, çalınmış ruhlardan geriye kalanlara.

Çünkü ben, La'mia.

Yüzeyde ne kadar kalınabiliyorsa

Tutulmuş bir nefesle,

Nerden baksanız sağdan tutuşan bir hikayenin içerisindeyim, buraya kadar hayattayım, polisi aramayın.