Ellerimi ceplerime, parmaklarımı avuçlarıma sıkıştırmış yürüyorum. Soğuğu duyuyorum, perşembe geceleri toprağa düşen çiğ gibi, sabahın nefesini soluyorum, ayaklarımın altında dünyanın kabuğunu kırıyorum.
Buharı takip ediyorum, yağmayan karlar var biliyorum, çiğ yerden çıkar babam öğretti, dünya nefesini üfler, çiğ ayaklarımın altında buzdan kara kardan sana, senden tüm ezilenlere, toprağa, yaprağa, dala, karıncaya yok yok onlar daha yok, çiğ var, botlarım var, botlarımın kırdığı toprağın krıııt krıııt sesi var.
Yine bir yol ayrımı, ellerim ceplerimde, parmaklarım avuçlarımda, tırnaklarım etimde seçiyorum. Ne yollardan geçiyorum, ismi olmayan sokaklar bunlar, oraya daha kimse gelmemiş, kimse isim vermemiş. İsimsiz sokakların isimsiz çocuklarıyla yürüyorum. Veremeyeceğim cevaplar yüzünden ağzımda büyüyen, büyüdükçe dişlerime etini geçiren dilimi çiğniyorum. Kan tükürüyorum, bir daha çiğniyorum. Dilsiz çocukların diliyle söylüyorum.
Sen yaptın.
Soruyorum kim, arıyorum kim, buluyorum kim. Kimler büyüyüp kimseye dönüşene karar arıyorum, yokluyorum, kimse kalmıyor orada o karda, o odada, o parkta kimse kalmıyor ve içim artık tüm bu olanları almıyor.
Ceplerimi yokluyorum, çekirdeği buluyorum, şahsiyeti hatırlıyorum.