Sokakta oyun oynayan bir Harun... Koşan, bahçe duvarlarında gezen, arkadaşları ile ilginç şeyler peşinde arayışları olan, ateş yakan, bazen de gidip yaşlıları sinirlendiren, onları çıldırtan Harun... Kışları ve yazları iliklerine kadar yaşayan, sabah evden çıkıp bazen akşama kadar gezen… Bir de hatırımda en çok kalan, ramazan kışa gelirdi; Robocop'u ve Polis Akademisi’ni izlerdim akşamları, dışarıda hava soğuk olurdu, sobalı odada keyfim gıcırdı, annem bayram yaklaşırken, kurabiye denir genelde, biz kahke deriz. Onu yapardı. Elektrikli davul fırında pişirirken evin içi o kahke kokusu ile dolardı. O kokuyu unutamam, çok severdim. Komşumuz Mehmet amcanın eşi Bilge teyze vardı bir de, lise mezunu. Modern bir tarzı olan, aksansız denecek Türkçesi olan, sol görüşlü bir ailedendi; aslen Adanalıydı. Mehmet amca eski 70’lerin solcu kuşağındandı. Bilge teyze ağa kızı, kendisi solcu gençlikten ve Demirspor’da kaleci. Bilge teyzeyi kendisine vermemişler, o da kaçırmış onu, Antep’e gelmiş. Antep çimentoda iş bulmuş. Yıllar sonra çimento fabrikasından emekli olmuş. Kendisi aynı zamanda eski kaleci. Yazları akşamüstleri herkes işten gelince yemek vaktine kadar babam ve Antepspor’da çalışan Asım amca ve Mehmet amca; sokakta, Mehmet amcanın evinin önünde otururlardı. Biz arkadaşlarla top oynarken Mehmet amcanın benim oynama tarzım ve sol ayağımla topa vurmuşum dikkatini çekmiş. Babama, Adnan sen bu oğlanı bir altyapıya yazdır, bunda iş var dermiş. Dümdüz bir insandı Mehmet amca. Sözüne aşırı sadık ve dürüst birisi. Beni ailecek çok severlerdi. Özellikle Bilge teyze. Her gün beni balkondan çağırır, para verir bana. Her daim bir paket Maltepe alırdı Hasan Bakkal’dan. Paranın üstü tabii ki bana verilirdi. O harçlık benim hoşuma giderdi. O gün alınacak dondurma veya gazozun hakkını bir paket sigara alarak verirdim. Hasan Bakkal demişken… Hatırladığım, Hasan amca hastanede yıllarca çalışmış ve hasta bakıcılığından emekli olmuştu. Eşi Naciye teyzem de aynı hastaneden hasta bakıcılığından emekliydi. Naciye teyze aynı zamanda mahallede hastaneye gidemeyen evde yapılan doğumlarda ebelik yaparmış. Benim de ebem olurmuş. Çok anaç ruhlu, otoriter bir kadındı. Ona bakınca anama benzetirdim. Neyse.
Emekli olunca zeytinli mahallesi 116 numaralı sokağın üzerinde, köşebaşında bulunan 2 katlı evlerinin altına bakkal açmışlar. Bu arada ikisi de tanıştıklarında evliymiş. İkisinin de çocukları varmış. Ama aşk bu, ikisi de eşlerinden boşanıp evlenmiş. Bu evlilikten 3 çocukları olmuş. Murat, namıdiğer Yumurta Murat. Sanırım abimle yaşıttı, ona Yumurta Murat derlerdi, 1980-1981 doğumluydu. İkinci çocukları Çiğdem abla. Muhteşem bir kızdı, zekice bakan gözleri vardı her daim. Bakkalı bazen idare eden oydu. 3’üncü çocukları Mesut’tu. Bizden yaşça büyük ama bizle takılırdı bazen. Çok yaramazdı Mesut. Ve Naciye teyze onun yaramazlığını hiç affetmezdi. Annem görmüş bir defasında, Naciye teyze Mesut'un bir haylazlığına çok kızıp tartıda kullanılan bir kg ile dövmüş. Annem dur Naciye abla, n’apıyorsun, öldüreceksin diye önüne durmuş. Çocuk bakkaldan öyle bir kaçmış ki... Ve 1998-1999 yılı, 8-9 yaşındayım, Hasan amca kalp krizinden vefat etti. Hasta imiş ama bilememişler. Uysal, kendi halinde, sakin bir adamdı Hasan amca. Cenaze namazı sonrasındaki sabah yas yerine babamla gitmiştik. Evin önünde kaldırıma ve sandalyelere oturmuş üzgün ve ağlayan insanlar vardı. Biri vardı dikkatimi çeken, orta yaşın biraz üstünde bir adam, kardeşim gitti deyip dizine vurarak ağlıyordu. Babamın kulağına, baba bu kim demiştim. Babam ağlayan adamı kastederek bu adam ölen Hasan amcanın abisi Hüseyin, demişti kısık bir sesle. Aradan aylar geçti. Bakkalı Murat işletiyordu artık, babasından yadigar kalmıştı. Ama olmadı, belli ki Murat’a göre bir iş değildi. Evlerinin karşısında Hacı amcanın 5 kızından birisi olan Kumru’ya kafayı takmış dediler. Kumru, mahallenin en güzel kızıydı. Bazen bakkalda baş başa görenler olmuş, o sadece Kumru ile ilgilenince müşteriler kendilerine olan ilgisizlikten kaynaklı bakkala gelip gitmeyi kesmişti. Mesut abi bakkalı yürütemeyince Hüseyin amca üst mahallede bulunan kendi bakkalını devredip kardeşi rahmetli Hasan'ın bakkalını devraldı. Ama ben Hüseyin amcayı hiç sevememiştim. Bilge teyzemin Maltepe’si, babamın her gün aldırdığı gripini ya da novalgini alırken sert mizacına denk gelmek hoşuma gitmiyordu. Evimizin arkasına devam eden sokakta bulunan Hacı amcanın bakkalına gitmeye başlamıştım.
Mısra Ergök
2022-04-12T21:48:20+03:00İçtenlikli bir öyküydü. Çok beğendim. :)
Kenan Birkan
2022-04-11T22:54:38+03:00İç ısıtan, rahat okunan bir hikayeydi. Kaleminize sağlık.