Climax. Doruk, zirve hangisini kullanmak istiyorsan artık. Sen benim için tam olarak buydun. Henüz küçük ama olgunlaşacak dediğim kişi. Korkularım ve kendime olan öz güvensizliğim ise belki de başından beri çürük olan bir elmayı kurtlarla doldurmuştu sonunda.


Oz’a dönmek istiyorum, bütün acılarımın gömüldüğü yere. Onları fırlattığım ve başım dönene kadar kendi etrafımda dönüp durduğum o yere, evim gibi hissettiğim yere, bana evim gibi hissettiren sana. Bizim Oz’umuzda ne bir aslan ne bir korkuluk ne de bir teneke adam vardı. Sen de hatırlıyor musun bunları yoksa kendinden geçip ikili oynamaya çok mu alıştırdın kendini geçen zamanlarda? Çiçekler, yüzlerini göstermek için uygun bir ortam sağlandığında başlarını arsızca kaldırır gökyüzüne. Kaç kere şahit oldun buna? Açık açık konuşmaya, yüzünü göstermeye cesaretin oldu mu hiç senin de onlar gibi? Sanmıyorum. Bildiğim ama ondan duymak istediğim şeyi ondan da duyamayınca aylarca içimde dönüp dolaşan siniri hissettim. Sinir ise yavaşça ama emin adımlarla kendini boşluğa bıraktı. Ne bir gözyaşı döktü ne de bir pişmanlık hissetti. Boşluğun içinde huzuru bile bulmuştu belki bir ara. Bir müddet sonra kafasına bir halat atıldı, yukarı tırmanması ve diğerlerinin yanına dönmesi için. İşte o halatı atan sendin bana. Tırmandım, tırmandım ve sonunda zirveye ulaştım. Boşluk kocaman bir karanlıktan ibaretken zirve yani senin yanın onun aksine çok aydınlıktı. Gözümü aldı bütün bunlar, ne yapmam gerektiğini kavrayamadım. Ellerimi gözlerime siper ettim ve etrafıma bakındım. Anlaşılan beni, senden başka bekleyen biri yoktu ortalıklarda. Yeniden doğmuş gibiydim. Sana baktım, yüzüne ve saçındaki o buklelerin arasında kalmış bir çiçeğe. Elimi buklelerinin içinden geçirdim, nazikçe çiçeği çekip aldım saçından ve sana uzattım. Evet, buraya çıkmam için bana halatı atan sendin fakat o halatın oluşması için gereken bütün ham maddeleri zamanında ben sağlamıştım ona. Üstüne çiçeği de verince sana, kabul ettin beni. İyi karşıladın. Birbirimize yabancıydık ama içini açmaya başladın bana. Nedendir bilinmez hoşuma gidiyordu bu ve zamanla ben de sana açtım içimi. Çok sağlam değildim, hâlâ bir sürü morluğum ve yaram vardı fakat ben çoktan seninkilere odaklanmıştım. Seni onarmaya çalıştıkça verdiğin aydınlık azalmaya başladı, ağzından kerpetenle alır hâle gelmiştim söyleyeceğin şeyleri. Küçüktün -en azından bana öyle geliyordun- ve olgunlaşman için oldukça uzun bir yol vardı önünde. Bazen bana patronluk taslardın ve işte o zamanlarda seni sarsmak isterdim kendine gelmen için. Burada karşındakine patronluk taslaması, yol göstermesi ve onarması gereken kişi bendim. Onarılması gerekense sen. Bunu açıkça ifade etmiştim sana. Neden şimdi sapıyordun çizdiğim yolundan? Günler geçip gidiyordu. Geçip giderken götürdükleri tek şey de günler değildi artık, sinirin yerini almış o nedeni bilinmez hoşlanmayı da götürüyordu yanlarında. Düşünüyorum da halatı attığın gün dışında hiç yüz yüze gelmemiştik seninle. Yanımdaydın, yanındaydım fakat bu hiçbir zaman fiziki olmamıştı. Bir vardım bir yoktum hayatında. Hızla azalan aydınlığın ise yavaş yavaş sonun geldiğinin habercisiydi sana ve bana. Şimdi bakıyorum da sonun gelmesi için bir başlangıç gerekirdi öyle değil mi? Bizimkisindeyse bir başlangıç var mıydı emin bile değilim artık. İstediğinle birlikte olabilirdin, bunun için yeterince güzeldin. Eh, kendini de benim aksime daha çok sevip sayıyordun. Sırtın yere gelmezdi, buna emin olmuştum ve seni ellerinden tutup zirveye çıkardım. Zirveye vardığımızda bana döndün, ellerimi bıraktın ve açtın ağzını yumdun gözünü. Şaşırmadım, bu benim kaçınılmaz sonumdu ne de olsa. Şaşırdığım şey, bana dediklerinden sonra hâlihazırda çevremizi zar zor aydınlatan aydınlığının beni buradan çıkardığın ilk günkü gibi ışık yaymaya başlamasıydı. Kendini o kadar kaptırmıştın ki benim kendimi boşluğa bıraktığımı görmedin bile. Karanlık çevremi sararken gördüğüm son kişiyse karşında tükürüklerini saça saça konuştuğun, zehrini akıttığın kişiydi. Sana bakıp sadece gülümseyen kişiydi, bendim.


Çürük olduğunu bile isteye aldığımız elmanın çürük yerini atmayı unutmuştuk ve sonunda çürüğünün yavaşça yayılmasını ve içinin kurtlarla dolup taşmasını izledik. Daha doğrusu izledim çünkü yanımda senin aksine, sadece o çürük elma ve bir halat yapmaya yetecek kadar ham maddem vardı.