Sıkılgan kış günlerinin ayazında

titrek bir bakışla tanışmıştık sizinle

Rüzgar kentsel dönüşümlerin tozlarını savuruyordu arsızca yüzünüze 

Ve siz umarsızca gülüyordunuz

Düşündüm de "Sorabilir miyim neden diye?"

—Aman neyse, bölme muhabbeti!

—Ne neysesi, ne muhabbeti!

Densiz mi yoksa,

Bilemedim.

Ama bensiz,

Onu biliyorum.

Ne çok yakışırdı incir yaprağı ağzınıza

Adem'in avret yerinden çalınan

Demedim.

Çıplak ıhlamur ağaçları utandı gülüşünüzden

Sonra ah o meraklı komşularınız

Aşırdılar birer avuç tebessüm neşenizden

Söylemedim.

Gözlerim yere düştü 

Yuvarlanan gözler yuvalarında

Hazır çimentolu kaldırım taşlarında

Birkaç lafım vardı çocukluktan kalan bunlara ama bilahare söveceğim onlara


Cümleler neden bu kadar uzun ki

Kelimeler neden dizgiciye bağırıyor

Kafamda bir kaos fırtınası patlıyor 

Dilim kurak iklimlerde gezinirken

Ruhum yıldızlarla ip atlıyor

Hey sen koca kurt

Bir gel kendine!

Zapping arkadaş yayınına

Düzlemsel boyutta yuvarlak hatlar

Erkeğin en zayıf anını kolluyor

Mış... Muş...

Bunları da geç

Geç derken bile geçen 

Senden çalan

Görünmez 

En büyük hırsızımız

Zaman!

Ve dünya

Tanrının lunaparkı

Alt perdeden üst perdeye

Dönme dolaptan gondola

Korku, mutluluk ve heyecan 

İnsan hep aynı insan

Değişen sadece zaman


Ve tam şimdi gülüşünüz kayboldu

Bak komşular sus pus oldu

Adem'in soyu hep aynıydı

Habil'e Kabil gerekti

Sevdaya ihanet

Gaddara merhamet

Kıtlığa bereket

Ve bana sen

Yoklukta var olmak için

Zıtlıklarla var olduk.