İlk sahnesi Eminönü Yeni Camii önünde başlayan, çekimleri Helsinki ve İstanbul'da yapılan 1991 yapımı bir Fin filmidir. Zombie, ana kahramanımızın lakabıdır. Çünkü deyim yerindeyse zombiden bir farkı yoktur. Ayık kalmaya tahammül edemediği için sürekli içen, bas çalmayı seven ama bir müzik grubunda yer alıp bu işi yapmaya yeltenmeyen, hiçbir işte tutunamayan, hayattan kopuk, hiçbir şeyden, başta kendinden hiçbir beklentisi olmayan mutsuz ve umutsuz bir karakterdir. İşin kötüsü, kendisi tüm bu olan bitenin farkındadır ancak bu mutsuz, amaçsız ve boşlukta olma halinin nasıl ve ne zaman başladığını bilmez. Sevgilisi ve en yakın arkadaşı sürekli olarak onu bu durumdan çıkarmak için uğraşsa da Zombie, ne istediğini ya da sorunun ne olduğunu kendi bile bilmediği için kimsenin çabası sonuç vermez. Filmin İstanbul'da geçen sahneleri bana pek bir sevimli geldi doğrusu. Aslında film baştan sona bohem bir havada olsa da eski İstanbul'u yabancı bir yapımda izlemek farklı ve şaşırtıcı bir deneyimdi. Öyle ki Zombie'nin kusursuz Türkçe telaffuzları ve Türklerin de benden daha iyi İngilizce konuşması beni bir hayli şaşırttı diyebilirim. :) Filmde Yeşilçam'dan tanıdık simaları da görmek mümkün. Özellikle Halil Ergün'ün meyhanede şarkı söylediği sahne oldukça etkileyici bir hava katmıştı filme. Aslında oldukça durağan, bohem ve nereye gittiği belli olmayan bir film olsa da garip bir şekilde filmin içerisine kolayca girip, filmi ve garip dostumuz Zombie'yi, onun oradan oraya sürüklenen yaşamına rağmen sevmeyi başardım sanırım. Keyifli ve kesinlikle izlediğime pişman etmeyen bir filmdi.