Rosi Pelon hâlâ alkolün etkisinde olup olmadığını anlamasının tek yolunun çok mantıklı bir harekete bağlı olduğunu fark etti. Eğer bunlar alkolün etkisiyle gördüğü bir takım hanisülasyonsa tek yapması gereken karnına sert bir yumruk atmasıydı. Nitekim yumruk karnına geldiğinde neden kolumu çimdiklemedim ki diye yakındı. Ama o rüyalar için geçerli, diyen iç sesine hak vererek yaşadığı olayı yavaş yavaş sindirmeye çalıştı. Tam yanında oturan kafası midesinde bulunan adama: '’Mideniz yandığında ateşiniz çıkıyor mu?'’ demek üzereydi ki arkasında bulunan kadın ve görevlinin sohbetine kulak misafiri oldu. Görevli memur yanında papağan olan ve bileti olmayan kadına bilet kesiyordu. Ama kadın duruma itiraz etti.

"Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz bir baksana ben kaç kişiyim ve bu kesilen bilet kaç kişilik?"

"Hanımefendi kurallara göre konuşabilen herkes için bilet kesmek zorundayız ve papağanınız konuşabiliyor."

"Peki neden üç kişilik bilet kestiniz?"

"Çünkü bindiğinizden bu yana iki kişilik konuşuyorsunuz."

 Rosi artık cesaretini toplamış sorusuna yönelecekken bir tıss sesi duydu. Kendi koltuğu sola, arkasında olması gereken koltuksa sağına geçmişti. Bu, Sosyal Ol kuralı gereği yapılan bir şeydi trende koltuklar rastgele yer değiştirirdi. Trende bulunanların diğer yolcularla tanışması ve yolculuğun keyifli geçmesi için uygulanan yöntem Rosi'yi ani bir şoka uğrattı çünkü o adam gitmiş ve yanında bir papağan belirtmişti. Ve sırtı ona dönük olan kırmızı gözlü papağan kafasını kurulu bir oyuncak gibi yavaş yavaş ona çevirip bir anda konuşmaya başladı.

"Ce e babacık nerdeymiş?"

"Aaaaaaaaa"

"Hep bağıracak mısın sen? Bağırma ya da bağır. Bağır lan!"

Rosi bir anda bilincini kaybettiğinde son gördüğü dili ile gagasını yalayan ve sen öldün işareti yapan papağandı.

  Rosi uzun bir sürenin sonunda kendine geldiğinde yanında düzgün giyimli bir adam oturuyordu. Rosi'nin kendisine baktığını fark eden adam arkaya yatırdığı sarı saçlarını bir anda önüne döküp "Hiç şekerin var mı dostum?" diye sorduğunda elini rozetli ceketinin cebine soktu ve orada mışıl mışıl uyuyan çekirgeyi gördü. Sonra olay üzerinde daha fazla durmayıp diğer ceplerini aradı. Çünkü çekirgenin, "Işıkları kapat amca." diye seslendiğini sandı. Diğer ceplerini de yokladıktan sonra olmadığını göstermek istercesine kafasını iki yana salladı. Adam, bu ne şanssızlık dercesine suratını astı ve elini uzattı.

"Tanıştığımıza memnun oldum adım Glue Zewin. İnsanlar biraz yapışkan olduğumu söyler adım oradan geliyor."

"Ben Rosi. Rosi Pelon. İnsanlar beni görünce borç isteyeceğimi düşünüp yollarını değiştirir."

"Hahaha neden öyle düşünsünler ki?"

   Rosi adamın kafasında bir sorun olduğunu düşünmeye başlamıştı. Çünkü cevabı zaten vermişti.

"Çünkü borç isterim."

  Yeni arkadaşının biraz saf ve masum, ayrıca fazla düz mantık bir insan olduğuna karar vermiş, rütbesini ve gezegenini sormuştu.

  "Dünya. Yarı zamanlı çalışan, tam zamanlı bahtsız."

   Rosinin gizli bir görevde olduğuna ikna olmuş ve fazla soru sormamaya özen göstermişti. Çünkü bu trendeysen önemli bir görevin var demektir. Ve evet emin olun o papağanı dahi sadece papağan olarak görmek tam bir hata olur. Glue, Kahkaha gezegeninden önce dinlenme yeri olan Saçmalık isimli gezegende dinlenebilecekleri ve alışveriş yapabilecekleri yerler konusunda kendisine yardım teklif ettiğinde Rosi hiç düşünmeden kabul etti. Çünkü bu ya büyük bütçeli bir şakaydı ya da uzaylılarla dolu bir uzay trenindeydi. İkinci ihtimal daha mantıklı geldi. Tren yavaş yavaş alçalmaya başladığında Rosi kafasını cama yapıştırıp gezegene göz attığında gördüğü şey onu şaşkına uğrattı. Devasa ışıklı binalar uçan arabalar yerine kocaman mavi yapraklı ağaçlar ve onlardan kısa kalan binalar görmüştü. Glue elinde tuttuğu cihaza bakarken ona seslendi.

  "Hey Glue bu gezegene sanırım ilk defa geliyorum da. Şey neden uçan arabalar ve yüksek teknolojili binalar yok?"

   "Haa? Neden yüksek binalar yapsınlar ki kaç tane uçan canlının onlara çarptığından haberin var mı? Ayrıca önemli olan yüksek teknoloji değil, mantıklı teknolojidir. Böyle saf bir gezegene indiğimize sevin, çünkü doğa birçok yerde katlediliyor. İleride daha yüksek teknolojili gezegenlere uğrarız, hem biliyorsun bu resmi bir tren asıl amacımız göreve odaklanmak."

 Rosi ona tabii ki aptal en önemli şey görev bakışı attı. Daha doğrusu öyle olduğunu düşündü, çünkü attığı bakış, ‘'Sende hiç bozukluk var mı?'’ bakışıydı. Glue elini cebine atıp bir kart çıkarıp Rosi'ye uzattı. Rosi bir ahmak olabilirdi ama konu para ve parasal şeyler olunca ruhu ona, 'Saldır aslanım!' diye bağırırdı. Bu ses genelde bedava para konusunda yüreklendirici olurdu. Tren gezegene indiğinde Rosi buradaki hava ve bitkilere bakarak asıl mutluluğun betonlarda veya teknolojide değil doğada olduğunu düşünmeye başladı. Tam eğilip çimenleri ve toprağı dudaklarıyla öpmek ve hissetmek istediğinde yanlışlıkla gürsesli karınca ailesini öpmüştü. Bu karınca türünün adı sesini normal insanlara duyurabilmesinden geliyor. Bunu açıklama sebebim olayın akabinde karınca ailesindeki en yaşlı kişinin, "Koşuuun bu manyak ailemi yaladı, nerede uzaylılık, nerede çağdaşlık!" diye bağırması ve sonrasında Rosi'nin polislerce nezarete götürülmesinden dolayıydı. Rosi'nin olayı açıklamaya ve anlamaya çalışması arasında Glue olayları karnına ağrılar girerek, gülerken izliyordu.

   Bu esnada Rosi'nin biletini aldığı memur Galaktik Hükümet yetkililerine ulaşmaya çalışıyordu. Ama yaklaşmakta olan Temizlik adlı operasyondan ötürü hiçbir yetkiliye ulaşamıyordu. Sorun onun için iki ucu keskin bir bıçaktı. Eğer gezegende kalırsa Temizlik operasyonu sekteye uğrayabilirdi. Ve yetkililere ulaşmayı başarırsa da yaşadığı sorundan dolayı büyük şekilde cezalandırılacaktı çünkü yetkisiz bir Dünyalı Galaktik Hükümet trenindeydi. Bunun kendi hatası olmadığına inandırması bile yıllar sürerdi. O yüzden telefonunu cebinden çıkararak hâlâ Dünya'da olduğunu umut ederek en yakın arkadaşını aradı. Böylelikle daha büyük sorunlara yol açmadan o kişiyi yakalayabilecekti.