Descartes 31 Mart 1596 yılında Fransa’da doğdu. 1649 yılında da İsveç Kraliçesine davetiyle ona özel öğretmenlik yapmak üzere Stockholm’e gider. Descartes’ın narin bünyesi İsveç’in sert iklim koşullarına dayanamaz ve 11 Şubat 1650 yılında soğuk algınlığından Stockholm’de ölür.
17.yüzyıla damga vuran ünlü düşünür eğitimini Cizvit ve Poiters Üniversitesi’nde Felsefe ve matematik eğitimi alarak devam ettirdi.Skoastik bir eğitim almasına rağmen daha sonra bu skolastik eğitimle bağlarını koparmadı. Çekişmeli bir kişiliği olduğundan kendisini eleştiren herkes ile polemiğe giren ünlü düşünür kilise tarafından cezalandırılmamak için uzun bir süre yazdıklarını gün yüzüne çıkartmamıştır. Descartes,orta çağ skolastik geleneklerinin kabul gören bilgeliğine başarılı bir şekilde meydan okuduğu için modern felsefenin kurucusu olarak görülür.Ona modern denmesindeki neden;matematiğe olan katkısı ve analitik geometriyi bulduğundan dolayıdır. Doğa bilimlerini anlamayı ve geliştirmeyi aklın kullanılarak yapılacağını öner sürer.Descartes hakikatin ortaya çıkarılmasında insan mantığının kullanılmasının önemini vurgulamıştır. Descartes temelde felsefesini akıl üzerine inşa etmektedir. Bu sayede rasyonalizmin temelini de atmış oldu.
Uzun bir serüven ve savaştan sonra, hayatı boyunca coğrafi olarak sürgün yaşamış ve hayatının büyük çoğunluğunu Hollanda’da geçirmiştir. Anayurdundan uzak bir şekilde felsefi çalışmalarını sürdürdü.Felsefe kitaplarını Latince yazmak yerine Fransızca yazarak felsefeyi herkesin anlayacağı düzeye getirmek için uğraştı.Tüm hayatı boyunca az kitap okuduğunu bildiğimiz düşünür bu yüzden kendini cahil gördüğünü söyler.Bilgiyi bilme yolunda kullandığı şüpheyi, diğer tüm öğrendiği,bildiği gördüğü,duyduğu her şeyden şüphe duyarak devam ettirdi ve bilgiye giden yolda kesinliğe ulaşmak için yöntemden şüphe duydu.
Descartes felsefede kesinlik peşindedir.Şüphe duymadığı bir şey vardı oda düşüncenin var olması.Şüphe ediyor olması, bilginin kesinliğe ulaşmadaki özelliği olan açık seçik olmasını sağlayabilmek içindir.Tüm yöntemlere kuşkuya bakmak onun felsefi görüşü oldu. Descartes bilgiden kuşku etmiyor.Reddettiği şey kesinliğe ulaşmadaki yöntemden kuşku duymaktır.
Descartes, şüphenin ötesinde yatan bir şey bulmaya çalışır. Sonunda “ben varım” ın şüphe etmenin imkansız olduğunu ve bu nedenle kesinlikle kesin olduğunu keşfeder. Kesin olmayan her şeyden şüphe etmek, şüphe ediyor oluşundan şüphe etmemek ussal durumunun sezgiden uzak olduğunun tanıtıdır.
Descartes’in o dönemde bunu düşünüyor olması bile onun ne kadar büyük bir düşünür olduğunu ve skolastik felsefeden kalma artıkları da geriye ittiğini görüyoruz.Kesin bilgi kavramının bilgiyi oluşturduğunu biliyoruz.Çünkü bilgi eşittir tanıtlaması yapılmış kesinliktir..Tanıtlama yapılmayan her şey sanıdır,yanılgıdır.Günümüzde de bilimsel bilgiiçinde kullanılan yöntemler ancak bizi sonuca doğru bir şekilde götürdüğünde kesindir diyebiliyoruz. Bilginin açık ve seçik olması onu kesin yapar.Bilginin evrenselliği olmalıdır.Farklı kişilerin aynı şeyi bilmeleri önce tasarımsal olarak aynı şeyi sonra düşünce olarak aynı algıyı bulması ile olur.Bilginin tikel bir kavramı-düşüncesi yoktur.Bilgi kesinliğe ulaşmış doğruluktur.Şüphe kesinlik değildir.Belirsizliktir.Belirsizliği oradan kaldırmak kesinliğe ulaşmaktır.Bu ancak tanıtlama yapılarak ulaşılır. Peki kesinlik nedir? Kesinlik; şüphe süzgecinden geçerek açık ve seçik bilgiye ulaşmaktır.Bilgi zaten açık ve seçik olmak zorunda değil midir?Eğer bu özellik olmasa bilgiyi bilgi kılan ne olacaktır.İşte burada bilginin sınırlarının çizilmesi neye bilgi dememiz konusunda bize yardımcı olacaktır.
Bu durumda yanılgılarımız, doğruyu yanlıştan ayırma becerimiz nasıl oluyor.Bu güç ya da yetenek apriori midir?Asıl kafa kurcalayan ve insanı düşünsel faaliyetin içine çeken durum budur.Bilginin değişken olması bilginin zamanla ve tanıtlama metotları çoğaldığında aslında bilginin de kesinlik durumunun zamana ve yönteme göre değiştiğini düşünüyor olmam herhalde beni bu konuda irrasyonel biri yapmaz.
Derya Şen