Zoruma gider, ben kepenk indirip kendi dükkanımda karanlıkta otururken çarşının cıvıl cıvıl olacağını bilmek bana acı veriyor, bencilce bir görüş olsa da, benimle başlamamış bu dünyanın benimle bitmesini isterdim.
Beni bu durumdan daha çok korkutan şey ölümden sonraki hayatın olasılıkları ve ölüm varken yapılanların bir anlamının olup olmaması sorunu. Bazen zaten öleceğim diye hiçbir şey yapasım gelmiyor bazen de ölmeden önce izimi dünyaya kazımak için çabalıyorum. Tuhaf biliyorum ama ölümü düşünmek bile hayatı öldürüyor.
Ben öldükten sonra hayatın devam edecek olması, sevdiklerim öldükten sonra devam edecek olması kadar canımı yakmıyor.
bensiz bir hayat düşünemiyorum.
Bunun çarpıcılığı ve olağanlığının tokadını Joachim Trier'in aktarımıyla "Oslo, 31. August"u izledikten sonra bir kez daha ve iyice yemiştim.
''Ölüm varken ben yokum; ben varken ölüm yok''
bir sivrisineği öldürdükten sonra hayata devam etmeye eşdeğer.