Hiçbir şey kontrol altında değil!

Manyak gibi sağa sola koşuyorum, kendimce gücümün yettiği herkese uzanıyorum. Ama bir yandan da ödüm kopuyor, en küçük şey kontrolümden çıkarsa kurduğum bütün sistem çökecek. Sorun yok kızım diyorum kendime. Kenarı geçip derin nefes çekiyorum. Dinlenip dinlenmediğimden bile emin değilim. Sabahları üzerimde ağırlıkla uyanıyorum ama idare etsin diye bir kahve içiyorum, geçiyor gibi oluyor.

Geçiyor mu? Hiç emin değilim. Belki de sadece daha büyük kitleler halinde yığılarak üzerime yıkılmayı bekliyordur. Hayat lineer bir çizgi, zaman onun üzerinde ilerleyen kocaman bir tırtıl. Bir gördüğümü ikinciye görmüyorum. Yığılan her şey üstüme dökülmeye başlıyor.

Sağıma, soluma bakıyorum. Elimde telefon, kağıt, kalem, yapılacak listesi. Toparlayamıyorum, boşluğa bakıyorum. Boşluk bana bakıyor. Ve sonunda her şey kontrolümden çıkıyor.

Motoru çarpıyorum. Motor da bana geri çarpıyor, kaşımı yarıyorum. Hiçbir şey hatırlamıyorum. Her şey karanlık. Ayağa kalkmaya çalışıyorum ama kollarım da ayaklarımda beni tartmıyor. İşte o zaman çok kırılıyorum hayata, kendime ve yapamadığım her şeye. Ambulans gelip, beni sedyeye yatırıp üstüme kapıları kapatıyor. Boş tavana bakarken aklımda sadece tek bir cümle, hayallerim vardı.

Sıkış tepiş doldurursan bavulu kapanmaz. İlla da kapatacağım deyip her şeyi dürüp, bavulun da üstüne oturarak kapatırsan iki olasılık doğurursun. İlki açtığın zaman her şeyin üstüne dökülmesi ki sebepsizce dönerken asla geri kapanmaz o bavul. İkinci olasılık da kırılır, fermuarı bozulur, kesin başına bir iş gelir.

Aldığım bütün sorumluluklar kapasitemiz aşınca benim bavulum patladı, fermuarı kırıldı. Zaten yanıma aldığım her şeyi de kullanmadım ki. Yedek olsundu, öyle tamam dediğim ufak tefek şeyler.

Ne olursa olsun kapasiteni açtığın zaman kırılıyorsun.