Etimolojik olarak bakıldığında dilimizde sevgi ve aşk olarak iki şekilde tanımlanan duygunun eski Yunan dilinde yedi farklı anlamının olması, farklı kültürlerde farklı şekillerde yorumlanması insanoğlunun bu soyut duyguyu adcılaştırmasındaki başarısızlığının kanıtıdır. Tanımını bile yapamadığı bu duygu o kadar kutsallaştırılmıştır ki bu duygunun tanrıları bile yaratılmıştır, modern zamanlarda ise bu duyguyu tatmamızı sağlayan hormonlar ve bu hormonların hangi yiyecek ve içeceklerde bulunduğu tespit edilmiştir. Tanımlar, tanrılar, hormonlar. Nedir o zaman aşk?

Freud’un Liebesbedingung dediği şey midir?

Ya da Nietzsche'nin dediği gibi "Arzulananı değil arzunun kendisini mi severiz, aşk duyguların en bencili midir?"

Bu fikirlerden uzaklaşacak olursak;

Bir kişinin sıcak diye tanımladığı aynı suya başka bir kişi soğuk diyebildiği için “Her şeyin ölçütü insandır” demişse Protagoras, her insanın aşk duygusunu hissiyatı farklı olacaktır, bir kişi kaç farklı kişiye karşı hissettiyse bu duyguyu, her birine farklı şekilde hissetmiştir, bir insan kaç farklı kişiye karşı hissettiyse bu duyguyu, her bir insan için o kadar tanımı vardır aşkın.

Bu durumda aşkın ölçütü de insandır.