Toplumda kendimize bir yer edinebilmek için diğer insanlarla olan iletişimimizde, kendi öz benliğimizden uzaklaşmak zorunda kalırız çoğu zaman. Sosyal bir varlık olan insan davranışlarında aşırıya kaçmamak için hep bir denge halinde olmaya zorlar kendini. Donuk ve sönük bir yaşam tarzı malesef günümüzde kaçınılmaz bir hal almıştır. Bir kaostan başka bir şey olmayan hayatlarımızı, maskelerimizle karnaval havasında yaşamaya alışmışız.

    Planlar yapıp hayatın akışında kendi bildiğimiz yolda yürürken öyle bir an gelir ki bizi bir dakika önce ki halimizden alır, tarif edemediğimiz bir duygu yolculuğuna sürükler. Bunun ne hesabı yapılmıştır ne de planı. Belki de en yalın en berrak halimizle yakalanmışızdır, adına aşk dediğimiz bu katıksız duygu haline. Karşımızdakinin bir bakışı, ses tonu, davranışındaki samimiyet istemsizce kalbimize giden o yolda kapıyı aralamıştır. Hissedilen şeyin tarifini yapmakta zorlanırız ilk başta ama bizi saran o önlenemez merak duygusu onun hakkında her şeyi bilme arzusu gelir yerleşir içimize. Beraberinde gelen duygu seli, mantıklı düşünmenin önüne geçer ve birlikte olmak için fırsat oluşturma çabasına bırakır yerini. Onu gördüğümüz her an ritmimiz değişmiştir artık. Bir anlamda aklın durup kalbe yol vermesidir aşk